EĞİTİM-İSTİHDAM İLİŞKİSİNİN KURAMSAL ÇERÇEVESİ

Share Embed


Descrição do Produto

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ 2
1.EĞİTİM İSTİHDAM İLİŞKİSİNİ AÇIKLAYAN KURAMSAL ÇERÇEVE 3
1.1.Eğitim Kavramı Üzerine 3
1.2.İstihdam Kavramı Üzerine 4
1.3.Eğitim İstihdam İlişkisinin Kuramsal Çerçevesi Üzerine 5
1.4.Eğitim-İstihdam İlişkisinin Tartışıldığı Kuramlar 6
A.Neo–Klasik Okul ve Beşeri Sermaye Kuramı 6
B.Bölünmüş İşgücü Piyasası Kuramları 8
1.Dual (İkili ) İşgücü Piyasası Kuramı 8
2. Eleme Hipotezi 9
3.Radikal Bölünmüş İşgücü Piyasası Kuramı 11
4. Kuyruk Hipotezi 11
5. İçsel İşgücü Piyasası Kuramı 13
Sonuç 15
Kaynakça: 16
GİRİŞ
Ekonomik ve toplumsal kalkınmanın gerçekleşebilmesi için ihtiyaç
duyulan nitelikli işgücü yetiştirme sürecinde eğitim önemli rol
oynamaktadır. Eğitim kişinin çeşitli bilgi, beceri kazanmasını sağlarken,
toplumsal açıdan da yeniden üretimi sağlamaktadır. Ekonomik ihtiyaçlarına
cevap verebilecek nitelikli işgücüne duyulan ihtiyacın artması eğitimin
önemini de arttırmaktadır. Küreselleşen dünyada üstünlük sağlayabilmek için
eğitilmiş, nitelikli işgücü önemli rol oynamaktadır. Günümüzde yaşanan
teknolojik değişimler, işgücü piyasalarında yaşanan dönüşümler karşısında
sürekli eğitim ve yaşam boyu öğrenmenin önemi artmaktadır. Kişilerin sahip
oldukları bilgi ve beceriler istihdam edilebilirlikleri açısından üstünlük
kaynağı haline gelebilmektedir.
Kapitalist küreselleşmenin farklı yapılarda çeşitli üretim
örgütlenmelerinin oluşumlarına yol açtığı bilinmektedir. Bu yeni üretim
örgütlenmelerinde, eğitim-istihdam ilişkisine getirilen açıklamalar
geçerliliğini yitirmektedir. Çünkü işgücü arasında bölünmeler giderek
artmakta ve eğitim ekonomisi kuramlarının ele aldığı verimlilik, istihdam,
ücret gibi değişkenler artık teknolojinin belirlediği iş yapısıyla ilgili
düzenlemelere dayanmaktadır. Sonuç olarak, bölünmüş piyasa koşullarında,
eğitim ile istihdam, verimlilik ve ücret arasında doğrudan bir ilişki
kurulamamaktadır. Rekabet ortamında kendi üretim yapısına bağlı olarak
işgücü eğitimi ve istihdam politikaları uygulayan isletmeler de,
teknolojilerin değişmesiyle beceri düzeylerine ve işgücü taleplerine bakış
açılarını değiştirmeye başlamıştır. Bu balgamda, rekabet gücünün
sağlanmasında işgücünün verimliliği ön plana çıkmakta; bunun için de
işgücünün niteliğinin yükseltilmesi anlayışı doğrultusunda hizmet öncesi ve
hizmet içi eğitimlere önem verilmesi gerekmektedir.
Eğitim-istihdam ilişkisini açıklayan kuramsal çerçeve Beşeri Sermaye
kuramı, Bölünmüş İşgücü Piyasası Kuramları içinde bulunan; Dual(İkili)
İşgücü Piyasası Kuramı, Eleme Hipotezi, Radikal Bölünmüş İşgücü Piyasası
Kuramı, Kuyruk Hipotezi, İçsel İşgücü Piyasası Kuramı çerçevesinde
değerlendirilmiştir.



1.EĞİTİM İSTİHDAM İLİŞKİSİNİ AÇIKLAYAN KURAMSAL ÇERÇEVE
Eğitim, günümüz sanayileşmiş toplumlarda, insan gücünün toplumsal
ihtiyaçlar çerçevesinde etkin olarak yetiştirilmesi olarak
değerlendirilmektedir. İşgücünü bilgi ve yetenek sahibi yapmada etkin bir
role sahip olan eğitimin istihdama etkisi de önemlidir. Bu anlamda istihdam
edilebilirlik çerçevesinde eğitim-istihdam ilişkisinin incelenmesi
gerekmektedir.
1.1.Eğitim Kavramı Üzerine
Eğitim geniş anlamda, insan yeteneklerinin, özellikle ahlak
yetilerinin geliştirilmesi için ona yön ve biçim verilmesi, bu yolda
yapılan bilinçli ya da bilinçsiz etkilerin tümüdür.[1] Doğumdan başlayıp
ölene kadar devam eden bir süreç olarak kabul edersek eğitimi; bireyin doğa
ve insan ile etkileşerek belli bir yaşam tarzını öğrenmesi olarak da
tanımlayabiliriz. Bu anlamıyla, eğitim bir toplumsallaşma ve kültürleşme
sürecinin temel ayaklarından birisi olarak görülebilir. Dar anlamda ise
eğitimi "insan gelişiminin, düzenli, bilinçli olarak yönetilişi ve
etkilenişi"[2] olarak tanımlayabiliriz.
Birçok düşünür eğitimi bireysel açıdan ele almıştır. Durkheim'a göre,
eğitim, fizik ve toplumsal çevrenin insan üzerinde meydana getirdiği
etkilerdir. Kant'a göre insanın mükemmelleştirilmesidir. J.S. Mill'e göre
bireyin kendisi ve başkaları için bir mutluluk aracıdır. H.Spencer ve
Herbart'a göre de iyi yaşama olanakları sağlayan etkinliklerin tümüdür.
Alman düşünür Heinenmann ise eğitimi insanın başarıyı, başarısızlığı,
çirkini, güzeli, savaşını, karmaşıklığı, acıyı abartmadan fakat dürüstçe
karşılayan yaşantılar geçirmesini sağlayan etkinliklerdir şeklinde
tanımlamıştır.[3]
Bilgi toplumu bireyi araştırmacı, eleştirel düşünen, karşılaştığı
problemlere birden fazla çözüm önerisi üretebilen, yaratıcı, değişime ayak
uydurabilen ve daha da önemlisi sistemin nesnesi konumundan, değişimin
öznesi olabilen birey haline getirmiştir. Bu noktada eğitim sistemleri de
bu değişime öncü olmak, lokomotif olmak ya da en azından ayak uydurmak
zorundadır. Yaşanan bu hızlı değişim, eğitim sistemine ilişkin
beklentilerin her geçen gün çeşitlenerek daha da artmasına neden
olmaktadır. Dünyanın sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş süreci ve
beraberinde gelen küreselleşme, toplumların ve bireylerin, eğitim
sistemlerinden beklentilerini de arttırmıştır.
Küreselleşme döneminde eğitim sürecindeki değişimde aşağıdaki
hususların göz önünde bulundurulması daha faydalı sonuçlar verecektir.
Bilgiyi ve dönemin ihtiyaçlarını esas alan eğitim programları
izlenmesi,
İnsanlara daha fazla düşünme, tartışma ve araştırma ortamı
hazırlanacak; böylece, serbest düşünen, tartışan, araştıran ve
bulduklarını değerlendirebilen bir toplum yapısı oluşturulması,
Yetişkinler eğitim süreci dışında bırakılmayacak; eğitim ve
teknolojiye uyumları konusunda sürekli eğitilmeleri,
Dersler ansiklopedik bilgileri yüklemek yerine, konuları ve olayları
derinliğine anlamayı ve eleştirel düşünmeyi esas alması,
Eğitimde sadece sözel ve sayısal zekâyı geliştirmek yerine, görsel,
kinestetik, ritmik ve benlik gelişimini de içine alan çok yönlü zihin
gelişimi hedeflenmesi,
Yeni dönemde eğitimde beceri düzeyinin yükselmesi, bireyin kendini
yetiştirmesi, geliştirmesi ve bireysel yeteneklerini sonuna kadar
kullanması ön plana çıkacaktır. Bireyin bilgiye odaklı bir yaşamı öğrenme,
analitik düşünme, sentez yapabilme, sorunları çözme ve etkili iletişim
kurma gibi becerilere sahip olması beklenmektedir. Hızla çoğalan bilgi
karşısında, her şeyi bilmek yerine, hangi bilgiyi nereden ve nasıl
sağlayacağını bilen, seçici davranan, yani öğrenmeyi öğrenen insana
gereksinim duyulacaktır.[4] Ayrıca çalışanın piyasa doğrultusunda kendini
geliştirmesi ve bunu esas alan bir eğitim programını izlemesi daha olumlu
sonuçlar verecektir.
1.2.İstihdam Kavramı Üzerine
İstihdam kavramı ekonomi biliminde iki anlamda tanımlanmaktadır.
"Geniş anlamda istihdam kavramı, bütün üretim faktörlerinin mal ve hizmet
üretmek amacıyla üretim sürecinde kullanılmasını kapsarken, dar anlamda
istihdam kavramı sadece emek faktörünün mal ve hizmet üretmek amacıyla
üretim sürecinde kullanılmasını kapsar.[5] İstihdam kavramı genel olarak,
emek faktörünün üretimde kullanımını belirten anlamda yani dar anlamında
kullanılmaktadır.
Teknolojik değişim, işgücü piyasalarının dönüşümü, küreselleşme karşısında
devamlı eğitim ve yaşam boyu öğrenme ile esnek becerilerin
kullanılabilmesinin değeri artmaktadır. Eğitim ve yeni yeteneklerin
kazanımı, işgücü piyasasındaki savunmasızlığın üstesinden gelinmesinde
önemlidir. Yani bilgi ve yetenek bireylerin istihdam edilebilirliklerinde
üstünlük sebebi haline
gelebilmektedir.
İşgücü kavramı; çalışmak isteyen ve çalışabilir durumda olan 15-64 yas
aralığındaki; işveren, ücretli, kendi hesabına çalışan, ücretsiz aile
isçisi ve issizlerin dahil olduğu grubu ifade ederken135, emek arzı ile de
ücret ve maaş karşılığında çalışanlara değinilmektedir. Bu açıdan
bakıldığında, bir ülkenin sahip olduğu üretim faktörlerinin bir yıllık bir
dönem içerisinde kullanılma derecesi geniş anlamda istihdamı belirtirken,
sadece emek arzının üretim faaliyetlerine katılmaya yönelen kullanımı da
dar anlamda istihdamı belirtmektedir. Arızi issizlik hariç olmak üzere cari
ücret haddinde çalımsa irade ve kararında olan tüm emek arzının üretime
bilfiil katıldığı iktisadi durum da tam istihdamı göstermektedir.[6]
1.3.Eğitim İstihdam İlişkisinin Kuramsal Çerçevesi Üzerine
Sanayileşmiş günümüz toplumlarında eğitim, işgücünün toplumsal
ihtiyaçları doğrultusunda etkin olarak hazırlanması olarak
değerlendirilmektedir. Eğitim hem toplumsal anlamda yeniden üretimi
sağlarken hem de kişinin çeşitli rol ve beceriler kazanmasını
sağlamaktadır. Bu bağlamda işgücünün niteliğinin artırılmasına yönelik
politikalar önem kazanmıştır. Ekonominin ihtiyaçlarına uygun, toplumsal
yaşama ayak uyduran nitelikli işgücüne olan ihtiyaç eğitime verilen önemi
artırmıştır. Eğitimin amacı; bireyleri toplum ile uyumlu kılarak verimli
ve üretken yapabilmektir. Küreselleşme sürecinde bireylerden beklenen
özellikler; sorumluluk alma, yaratıcı düşünebilme, işbirliğine yatkınlık ve
yeni teknolojileri anlayabilme şeklinde sıralanabilir. Her toplumun kendine
özgü ekonomik, kültürel ve sosyal yapısı vardır ve buna bağlı olan bir
üretim sistemi örgütlenmesine sahiptir. Toplum tarafından gereksinim
duyulan mal ve hizmetlerin üretimi ve dağıtımının yapıldığı bu sistemde
bireylerin konumları, rolleri de farklılaşmaktadır. Eğitim kurumları
vasıtasıyla mesleki bilgi ve beceriler sağlanmaktadır.
Eğitim-istihdam ilişkisinin kurulabilmesi açısından eğitim kurumları
tarafından verilen eğitimin niteliği, etkinliği çok önemlidir. Bilim ve
teknoloji alanındaki değişmeler ve özellikle enformasyon teknolojisindeki
gelişmeler bilginin hızla yayılmasına, ülkeler arasındaki sınırların
kalkmasına, malların ve hizmetlerin yanında sermayenin kolaylıkla yer
değiştirmesine neden olmuştur. Bütün bu gelişmeler, basta endüstri
ilişkileri sistemi olmak üzere, üretim teknoloji, yönetim, isletmecilik
anlayışı, pazarlama, insan kaynakları yönetimi, eğitim ve istihdam gibi pek
çok alanda hızlı bir değişimi ortaya çıkarmıştır.[7]
1.4.Eğitim-İstihdam İlişkisinin Tartışıldığı Kuramlar
A.Neo–Klasik Okul ve Beşeri Sermaye Kuramı
Üretimin gerçekleşebilmesi, üretim faktörlerinin belirli şartlarında
ve oranlarda bir araya getirilmesine bağlıdır. Üretim faktörlerinin nicelik
ve niteliği zaman içinde değişebilmektedir. Eğitim ve üretim süreci
arasındaki ilişki 20. yy'ın sonlarında Neo-klasik iktisatçılar tarafından
Beşeri Sermaye Kuramıyla ortaya çıkmıştır. Beşeri Sermaye Kuramına göre de
eğitim ile istihdam arasındaki ilişki bulunmaktadır. Beşeri Sermaye
Kuramına karşıt görüşlerin ortaya çıkması ile eğitim-istihdam arasındaki
ilişkiyi açıklayan farklı kuramsal yaklaşımlar şekillenmiştir.
Neo-klasik işgücü piyasası kuramı da, mal ve hizmet üretmek üzere
işgücü talep eden firmalar ile işgücü arzı arasındaki ilişkileri ve
bunların piyasa içerisindeki davranışlarını incelemiştir. Neo-klasik işgücü
kuramı, işgücü arz ve talebinin etkileşimi ile arz ve talep birimlerinin
kendi aralarındaki rekabetlerinin sonucunda denge ücret düzeyinin
oluştuğunu ileri sürer. Neo-klasik kuram bir eğitim programının
kazançlarının, yalnızca programa devam eden bireyin program süresince elde
ettiği yarar olarak alır. Bu şu demektir ki eğitim için yapılan bireysel
harcamalar tüketim harcamalarıdır ve işgücü homojendir.[8]
1950'lerin sonlarından itibaren, işgücü piyasası ile ilgili Neo-klasik
açıklamalar "İnsan Sermayesi Kuramı" olarak biçimlenmiş ve yeni bir içerik
kazanmıştır. İnsan sermayesi kuramı, bireylerin farklı nitelikte olduğuna
yani işgücünün heterojen olduğuna dayanır. Bireyler farklı niteliklere
sahiptir ve bu farklı nitelikler onların verimlerinin farklılaşmasına neden
olmaktadır. Firmalar, farklı verimlilikteki kişilere farklı ücretler
öderler.
Beşeri sermaye kavramı, iktisadi faaliyetlerle alakalı olarak kişinin
sahip olduğu bilgi, beceri ve diğer niteliklerini içermektedir. Geniş
anlamda beşeri sermaye tanımı ise "İnsanın üretken olarak ortaya
koyabileceği tüm nitelikleri içermektedir.[9]Beşeri sermaye(human capital)
kısaca, işgücü tarafından içerilen bilgi ve becerilerin toplamını ifade
eder. Kişilerin üretken bir biçimde çalışmaları ve hizmetleri karşılığı
gelir elde etmelerine imkan veren kazanılmış beşeri ve kapasitelere "beşeri
sermaye" denilmektedir.[10] Eğitim ve öğretimin kişilere yapılan yatırım
olduğu düşüncesi 1776 yılında Adam Smith tarafından geliştirilmiştir. Smith
eğitim ve öğretime yapılan yatırımları makineye yapılan yatırımlarla
bağdaştırmıştır.[11] İyi bir makine ile beklenenin dışında şeyler
üretilebileceğini ve eğitilmiş bir işçinin de buna benzediğini
belirtmiştir. Smith normal bir işçiden nitelikli ve verimli olan eğitilmiş
işçinin eğitim görürken çalışmadığı için uğradığı kaybı ancak normal
işçiden daha fazla ücret olarak karşılayabileceğini savunmuştur. Böylece
eğitilmiş vasıflı işçinin masraflarını karşılayıp kazanç sağlayabileceğini
savunmuştur. Smith eğitimin getirisinin fiziksel sermaye yatırımının
getirisinden az olmaması gerektiğini belirtmektedir.[12]
Modern anlamıyla beşeri sermaye kavramı iktisat literatürüne 2. Dünya
Savaşından sonra girmeye başlamıştır.1960'ların başından itibaren, bu
alanın öncü araştırmacılarından Schultz ve Denison'un teorik ve uygulamalı
katkılarıyla birlikte, ekonomik büyümenin bir bölümü fiziki sermaye ile
açıklanırken, bir bölümü de beşeri sermaye ile açıklanmaya başlamıştır.
Böylece, beşeri sermaye neo klasik büyüme teorisi doğrultusunda Beşeri
Sermaye Teorisi başlığı altında kalkınma ekonomisi literatüründeki
almıştır. Bu teoride, ekonomik büyüme üzerinde fiziki sermayenin yanı sıra
daha da önemli olarak beşeri sermayenin etkili olduğu vurgulanmakta ve
beşeri sermayenin eğitim boyutu analiz edilmektedir. Neo-klasik büyüme
teorisinin temel varsayımları altında geliştirilen bu teoriyle, ulusal
gelirle geleneksel girdiler arasındaki farkın (artık) büyük bölümünün
beşeri sermaye faktörü ile açıklanabileceği öngörülmektedir.[13]
Beşeri Sermaye Kavramı, iktisadi faaliyetlerle alakalı olarak kişinin
sahip olduğu bilgi, beceri ve diğer niteliklerini içermektedir. Geniş
anlamda beşeri sermaye tanımı ise "İnsanın üretken olarak ortaya
koyabileceği tüm nitelikleri içermektedir. Beşeri Sermaye Kuramcıları,
örgün eğitim ve işteki eğitim için yapılan harcamaların yanı sıra,
bireylerin, kendilerini istihdam edilebilir kılmak amacıyla yaptıkları
sağlık harcamalarını, firma dışı düzenlenmiş olan yaygın eğitim
programlarını ve iş olanaklarını artırmak ya da yeni iş olanakları elde
etmek üzere yaptıkları göçler için yaptıkları harcamaları insan sermayesi
yatırımları olarak tanımlamışlardır. Kısacası insanın üretim kapasitesini
artırmak üzere yapılan harcamalar birer insan sermayesi yatırımı olarak
değerlendirilmiştir. Bunlara ek olarak, F. Harbison, bireyin daha fazla
bilgi ve beceri elde etmek veya kendi insiyatifi ile kapasitesini
geliştirmek üzere, yani insan sermayesi birikimini artırmak için yaptığı
harcamaları da etkili bir yatırım olarak değerlendirmektedir. Beşeri
Sermaye Kuramı'na göre belli işler, belli öğretim tür ve düzeylerini
tamamlamış kişilerce verimli olarak yapılabilir. Meslek kategorileri,
farklı işgücü niteliklerini gösterir. Bu nedenle, farklı işler için farklı
işgücü nitelikleri yani farklı meslek kategorilerinden işgücü talep edilir.
Buna göre kuram, eğitim ve istihdam arasında doğrudan bir ilişki olduğunu
ileri sürer.[14]
B.Bölünmüş İşgücü Piyasası Kuramları
İşgücü piyasasının kendi içinde bütünlük gösteren alt piyasalara
bölünmesine dayanan çeşitli kuramlar geliştirilmiştir. Bölünmüş işgücü
piyasası kuramı işgücü piyasalarını birincil ve ikincil piyasalar olmak
üzere iki kısma ayırmaktadır. Birincil işgücü piyasaları, ekonomik ve
mesleki mobilite vadeden eğitim kurumlarına ve meslek kademelerine izin
verilen işgücü sahiplerinin meydana getirdiği piyasalardır. İkincil işgücü
piyasaları ise genellikle geçici işler için kiralanan işçilerden meydana
gelmektedir.
1.Dual (İkili ) İşgücü Piyasası Kuramı
Dual işgücü piyasası kuramına göre, ekonomik hayatta gelişmeyi
engelleyen bazı etkenler bulunmaktadır. Bu yaklaşım etrafında ekonomilerin
bir bölümünün gelişmiş olarak diğer bölümleri ise gelişmemiş durumda
bulunmaktadır. Bu durum ise sektördeki işgücü veya işverenlerin yapısının
diğer sektörlerin yapısından kapsam olarak değişik olmasından
kaynaklanmaktadır.[15] Dual işgücü piyasası kuramı, işgücü piyasalarını
birincil ve ikincil olmak üzere iki kısma ayırmıştır. Birincil işgücü
piyasalarında, yüksek ücret, iyi çalışma koşulları, istikrarlı istihdam ve
iş güvenliği yer almaktadır. İkincil piyasalarda ise düşük ücret, düşük
statü, uygun olmayan çalışma koşulları ile yükselme imkanının çok olmadığı
bir yapı yer almaktadır.[16] Birincil piyasadaki işler genellikle sermaye
yoğun endüstrilerde bulunmaktadır. Bu endüstrilerde kararlı üretim talebi
ve yüksek üretim hacmine sahip olan firmalar yer almaktadır. Birincil
piyasalardaki işgücünün eğitim seviyesi yüksek olacağı için ekonomide de
öncü bir durumda bulunmaktadırlar.
Birincil piyasalarda bulunan işverenler, işe alacağı işçiye bazı işe
alma standartlarını mecburi tutar. Çünkü üretimin devamlılığı için kararlı
ve güvenilir işgücüne ihtiyaç duymaktadır. İşverenin standartlarının birisi
eğitim'dir. Eğitim işçinin verimlilik potansiyelini etkileyen bir faktör
olarak alınmamaktadır. İşe alım sırasındaki seçmelerde başka teknikler
geliştirildiği zaman eğitim faktörüne başvurunun düşeceği belirtilmektedir.
İkincil piyasalardaki işler, rekabetçi ve emek yoğun sanayilerde yer
almaktadır. İkincil piyasalardaki firmaların ürettikleri mallara olan talep
kararlılık göstermediğinden istikrarsız olan işgücü, bu piyasadaki üretimin
ihtiyaçlarıyla daha uyumludur. İkincil piyasalarda ücretler ise üretilen
ürünün toplam talebi ve değerine göre saptanır. Bu sebeple de yüksek eğitim
düzeyi yüksek ücret getirmemektedir.[17] Dual işgücü piyasası kuramına göre
ücretin belirlenmesi ve işgücünün işlere dağılımında sadece eğitimin
üzerinde durulması yetersiz bulunmaktadır. Ve teorisyenlere göre ücretler
kişiye göre değil, işe göre belirlenmektedir.[18]
Beşeri sermaye kuramının tersine, Dual işgücü piyasası kuramı eğitim
istihdam arasında yakın bir ilişki olmadığını savunan bir görüş içinde
gelişmiştir. Bu açıdan Dual işgücü piyasası kuramı, tek bir ekonomik
ilişkilendirmenin, tüm işgücüne ve işlere uygulanabilirliğini kabul
etmemektedir. [19] Dual işgücü piyasası kuramına yapılan eleştirilerin
tarihsel sürecine bakıldığında, ellili yıllarda yüksek işsizliği ve bazı
nüfus gruplarındaki fakirliği ortadan kaldırmak için başlatılmış neoklasik
reform programlarının başarısız olması karşısında geliştirilmiştir.
2. Eleme Hipotezi
Eğitimin ekonomik çözümlemelere konu edilmesi ile işgücünün daha iyi
istihdam koşullarına sahip olması ve eğitim seviyesi arasında doğrudan
ilişki kuran Beceri Sermaye Kuramı' ndan sonra teorik anlamda pek çok yeni
görüşün ortaya çıktığı daha önce belirtilmişti. İşgücü piyasası analizinde
eğitimin tek belirleyici faktör olarak ortaya konulmasının yetersiz
olduğunu ileri süren ve istihdamı etkileyen diğer ekonomik, sosyal ve
teknolojik faktörleri de dikkate alan bu teorik görüşlerden biri Eleme
Hipotezi' dır.[20]
Eleme Hipotezi (Screening Theory), eksik rekabet piyasası koşullarında
tanımlanmış ve eksik rekabet kuramında yer alan 'bilgi asimetrisi'
düşüncesinden üretilmiştir. Bilgi asimetrisine göre, iş talep edenler
firmalar hakkında istedikleri bilgiyi sağlayabildikleri halde, firmalar iş
talep edenler hakkında sınırlı bilgi edinebilmektedirler.
Eksik Rekabet Kuramı çerçevesinde, birey ve firmaların, yetiştirme
konusundaki yaklaşımları yeniden tanımlanmıştır. Piyasadaki bilgi
asimetrisi temel alındığında, işverenler, işe alacakları elemanların
aldıkları genel yetiştirmenin içeriği ve miktarı konusunda da tam bir bilgi
edinemeyeceklerdir. Bu durumda, işgören adayı, yetersiz ya da yanlış bilgi
edinmiş olabileceğinden, firma kendi bünyesinde yeniden bir eğitim vermek
durumunda kalacaktır.[21]
İşverenler, işe eleman alırken yaptıkları görüşmeler ve sınavlarda,
ilk olarak işgören adayı ile ilgili cinsiyet, yaş, etnik köken gibi
fiziksel özellikleri gözlerlerken; adayların eğitim ve deneyimi ile ilgili
çok sınırlı bilgi edinebilmektedirler. Diploma ve sertifikalar, hangi
eğitim tür ve düzeyinden mezun olunduğu, uzmanlaşma alanı gibi adayın,
eğitim durumu ve deneyimiyle ilgili olarak çok genel bilgiler sunmaktadır.
Bunun dışında, işverenin, kısa sürede, adayın eğitim ve yetiştirme ile
edindiği bilişsel bilgi ve beceri hakkında çok az bilgi edinme şansı
vardır. Bu durumda, işveren, adayın eğitimiyle ilişkili olarak gelecekte
ortaya koyacağı verimliliği tam olarak belirleyemez ancak tahmin edebilir.
Spence'in aktardığına göre, işgörenler bir dizi yetiştirme programından
geçtikten ve bir süre firmada çalıştıktan sonra işverenler o bireyin
üretkenliği hakkında bir takım bilgi sahibi olmaktadırlar. Sonuç olarak,
işveren, işe eleman alırken, işgören adayının cinsiyet, yaş, etnik köken
gibi fiziksel özellikleri ile eğitim ve yetiştirme ile elde ettiği tutum,
uyum ve kişisel özelliklerinin bir kısmını dikkate almaktadır.[22]
Eleme Hipotezi'ne göre, eğitimin işgücü piyasasındaki işlevi,
bireyleri, firmaların istedikleri yeteneklere göre belirli düzeylerde
ayrıştırma ve bunları, diplomalarla etiketlemekten öteye gitmemektedir.
Eleştirmenler eğitimin, bilgi ve becerileri kazandırma yoluyla verimliliği
artırmadığını, sadece işverenlerin değer verdiği ve bu nedenle daha yüksek
kazançla ödüllendirilen otoriteye karşı tutum, bir işi yapma konusunda
titizlik ve dakiklik veya güdülenme gibi belirli kişisel özellikleri ya da
doğuştan üstün yeteneklere sahip bireyleri belirlemede yardımcı olan bir
eleme mekanizması olarak davrandığını ileri sürmektedirler burada eğitimin
ele alınışında, İnsan Sermayesi Kuramı'na göre farklı olan görüşün,
eğitimin "verimlilikle ilgili özellikleri yalnızca tanımlaması, verimli
birey üretmemesi" olduğunu belirtmiştir.[23] Her şeyden önce, Eleme
Hipotezi de Beşeri Sermaye Kuramı' nda olduğu gibi eğitim ve gelirler
arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu kabul etmekte; ancak söz konusu
ilişkinin nedeni konusunda Beşeri Sermaye Kuramı' ndan farklılaşmaktadır.
Daha önce de değinildiği gibi Beşeri Sermaye Kuramı' nda eğitim doğrudan
verimliliği artıran bir unsur iken; Eleme Hipotezi' nde işveren tarafından
hangi işçinin daha nitelikli olduğunun belirlenmesinde bir eleme aracı
rolünü üstlenmektir. Bu bağlamda, çeşitli eğitim belgelerine sahip olan
bireylerin işe girmeleri ve işe giriş sonrasında elde edebilecekleri terfi
imkânları ile yüksek gelirler, daha verimli olmalarına değil, daha yüksek
derecelendirilmelerine dayanmaktadır.[24]
Eleme hipotezi, eğitim sisteminin ekonomik amacının bireyleri farklı eğitim
seviyelerine göre tanımlamak olduğu görüşündedir. Bununla birlikte, eğitim
bireyleri yeteneklerine göre sınıflandıran ve bu yetenekleri de eğitim
belgeleri ile etiketleyen bir mekanizma olarak değerlendirilmektedir. Başka
bir ifadeyle, işgücü piyasasında diploma ve çeşitli eğitim sertifikaları
bireylerin belirli düzeylerdeki yeteneklerinin tanımlayıcısı durumundadır.
Bu yaklaşım içinde, eğitim bireyin verimliliğini etkilemeksizin yalnızca
bir diploma ya da sertifika vererek daha iyi bir iş bulmasını mümkün
kılmaktadır.
3.Radikal Bölünmüş İşgücü Piyasası Kuramı
İşgücü piyasasında bölünmeden bahseden bir diğer kuram da radikal
yaklaşımdır. Kuram; ailenin geçmişini ve mensup olunan sosyal sınıfı, gelir
eşitsizliklerini açıklamada temel faktör olarak görmektedir. Sınıflı
toplumlarda eğitim; üst sınıfların servetlerini kuşaktan kuşağa
aktarmalarına imkân sağlayan bir araç olarak konumlandırılır. Bu gibi
toplumlarda insanlar, genel eğitimin fırsat eşitliğini sağlamaktan uzak
olduğuna inanırlar ve genel eğitimi ekonomik ve sosyal değişmenin bir aracı
olarak kabul etmezler.[25]
Radikal analiz, temel sosyal üretim ilişkisini fiyat mekanizması ve
teknoloji ile ilişkilendirmek yerine sosyal ilişkilerin varlığı
varsayımından yola çıkmaktadır. Uyanık'a göre işveren ve işgücü arasında ve
modern şartlarda da işgücü ve yönetim arasında kurulan mevcut ilişki sosyal
üretim ilişkisinin temelini oluşturmaktadır. Mc Nabb, Radikal kuramın,
işgücünün dualist yapısını Marksist bakış açısıyla yorumladığını ve
eğitimin istihdam aşamasında önemsiz olduğunu savunup sınıf ilişkilerinin
önem kazandığı konusuna vurgu yapmıştır. "Devletin İdeolojik Aygıtları"
adlı teorik metniyle Marksist teoriye en önemli katkılardan birini yapan
Althusser ise eğitimi kapitalist devlet aygıtlarından biri olarak ele alır
ve eğitimin modern kapitalist toplumlarda bir ideolojik kurum haline
geldiğini savunur. Althusser'e göre eğitim küçük yaşta başladığı için
ideolojik önemi vardır ve öğrenciler mensubu oldukları sınıflara göre
eğitilmektedir. Bu şekilde yaratıcılık ve bağımsız düşünce desteklenmediği
için eğitim sistemi üretim sürecine tek tip insan yetiştirmektedir.[26]
4. Kuyruk Hipotezi
L. Thurow ve R. Lucas tarafından geliştirilen kuyruk hipotezi basit
eleme kavramına dayanan iş rekabeti kuramıdır. Thurow ve Lucas verimliliğin
insanların değil de işlerin bir özelliği olmasından dolayı eğitim ve
yetiştirmenin, işçilerin potansiyel verimliliklerini belirlemede etken
olmadığını ileri sürmüşlerdir.[27] İşin yapısı teknoloji tarafından
belirlenmektedir. Verimlilik, teknoloji etrafında yeniden oluşturulmuştur;
bu durumda, yüksek verimlilik ileri teknolojinin kullanıldığı işler için
geçerli olmaktadır. Artık, "işgücünün verimliliği" yerine "işin
verimliliği" söz konusudur. Bu nedenle, eğitimin iş üzerindeki etkisi yok
denecek kadar azdır. Bu hipotezle, eğitim ile verimlilik arasında dolaylı
bir ilişki kurulmuştur.
Kuyruk hipotezi, eğitim ile gelir arasında bir ilişki olduğunu kabul
eder ve gelirin, işçileri daha üretken yapmak için verildiğini savunur.
Eğitim, yetiştirilebilir işçileri belirlemede işveren için bir araçtır.
İşveren kuyruğa giren işçilerden en yetiştirilebilir olanını istihdam eder.
Kuyruk Hipotezi'ne göre, işe eleman almada ve yükseltmede, işveren tutum ve
davranışının temelinde yatan, pek çok iş becerisinin aslında işte
öğreniliyor olmasıdır. Bu görüşe göre, eğitim, sadece işbaşında
yetiştirmeyi kolaylaştıran bazı özellikleri temsil eder ve yüksek
verimlilikteki işlerin daha kısa sürede öğrenilebilmesini sağlar.
İşverenler, eğitimi, kolay yetiştirilebilir işçileri seçmek için bir eleme
aracı olarak kullanmaktadırlar. Bu durumda, işveren için, diploma ve
benzeri belgeler, işe alınacak elemanın yetiştirilebilirliğinin ve
gelecekteki verimliliğinin bir ölçütü olmaktadır. Fakat Eleme Hipotezi'nin
aksine bu tür belgeler, işe alınacak elemanların verimliliğini doğrudan
etkilememektedir. İş talep edenler iş için kuyruğa girerler. Bireyin
kuyruktaki yerini eğitim düzeyi belirler. Diploma, kuyruğun başında yer
almak için bir rekabet aracı durumundadır. Eğitim düzeyi yüksek olan kişi
kuyruğun başında yer alır. Carnoy'in belirttiği gibi, Kuyruk Hipotezi'nde
daha fazla eğitimin, bireyleri daha "yetiştirilebilir" yaptığı ileri
sürülmektedir. Bireyin kuyruktaki konumunu belirleyen nitelikler, onun kısa
sürede üretim sürecinde göstereceği performans açısından değil, işbaşında
kendisine verilecek yetiştirmeler açısından önem taşır. Bireylerin iş
kuyruğundaki sıralanışları, firmaya yükleyecekleri yetiştirme maliyetine
göredir. Bu yüzden, işverenler, kuyruğun başında yer alanları, yani en kısa
sürede yetiştirilebilir olanları işe almaya dikkat edeceklerdir. Bu sayede,
işbaşında verilecek olan yetiştirmenin maliyetini en az düzeyde
tutacaklardır. Kuyruk Hipotezi'nde, bir iş hiyerarşisi söz konusudur.
Kuyruğun başındakiler, düşük verimli işten yüksek verimli işe doğru
yükselen piramitin tepesindedir, sondakiler ise en altındadırlar. Buna
göre, kuyruğun başındaki işgören adayları, iş hiyerarşisinin üstündeki
işlere denk gelecek biçimde ve sırayla, kuyruğun sonlarına doğru gidilmesi
biçiminde dağıtılacaktırlar. En düşük eğitim düzeyine sahip olan işgören
adayları yani "daha az yetiştirilebilir olanları" en düşük verimli işlerde,
en yüksek eğitim düzeyine sahip işgören adayları yani "en yetiştirilebilir
olanları" ise en verimli işlerde istihdam edilecektirler.[28]
Kuyrukta yüksek verimli olan yani yüksek ücretli olan işe yönelme
vardır. Ücretler piyasada, işin yapısına göre belirlenebilir ya da bireyin
kuyruktaki konumunu belirleyen eğitim durumuna göre oluşur. Eleme
Hipotezi'ne benzer bir biçimde, bireylerin eğitim durumlarına bağlı olarak
yordanan performansları, bireylerin ücretlendirilmesinde etkili olmaktadır.
Yalnız, İş Rekabeti Kuramı'nda eğitim ile ücret arasındaki ilişki
süreklidir, Eleme Hipotezi'nde olduğu gibi sadece başlangıç ücretleriyle
ilişkili değildir.
5. İçsel İşgücü Piyasası Kuramı
İçsel işgücü piyasası kuramı, 1960 ve 1970'lerde işgücü piyasalarının
dikkat çeken bazı unsurlarını açıklamak için geliştirilmiştir. İngiltere'de
yerel işgücü piyasalarındaki ücret yapısı üzerine yapılan araştırmanın
sonuçları içsel ücret yapısının bir firmadan diğerine çok farklılık
gösterdiği için genel kurallar belirlemek çok zordu. ABD'de yapılan
çalışmalarda ise belirli işgücü türleri için ödenen ücretlerde farklılıklar
olduğu görüldü. Bunun sonucunda araştırmacılar, belirli bir işin ücret
haddi belirlenirken firmalar belirli bir noktaya kadar tek başlarına
davranarak tüm piyasada ücret farklılıklarının oluşmasına sebep oldukları
şeklinde görüş de ortaya atmışlardır.[29] Bir kısım araştırma da firma
içindeki işgücü piyasasını ve bunun sonucunda ortaya çıkan ücret yapısını
incelemiştir. İçsel işgücü piyasası olarak tanımlanan firmanın içindeki ya
da ait olduğu sektörün içindeki işgücü piyasasından bahseden ve dışsal
piyasadaki rekabet güçlerinden tamamen bağımsız hareket eden bir piyasadır.
Kuram; Clark Kerr tarafından tanımlanmış ve Doeringer, Piore ve Thuror un
katkılarıyla gelişmiş, piyasanın talep yönünü incelemeye çalışan
araştırmalardan ortaya çıkmıştır.[30]
İçsel piyasalarda işçiler genel eğitimle işe girerler. Uygun işlere
yerleştirilen işçilere yapılan yatırımlar üretkenliği artırmak içindir ve
yapılan katkıların yatırımın geri dönüş oranını yükseltmesi beklenir.
Böylece o piyasaya hizmet edecek işçiler yetiştirilmiş olur. Buna örnek
olarak ilaç sektörünü verebiliriz. Herhangi bir üniversite diplomasıyla işe
girersiniz ve ardından bir dizi eğitim alırsınız. Tıbbi eğitimler,
pazarlama eğitimleri ve satış eğitimlerini başarıyla tamamlayan kişiler işe
başlar. Böylece bu kişiler ilaç sektörü için içsel bir pazar oluşturmuş
olurlar. Eğitimler devam eder. Bireyin firma için değerini artırabilmek
adına verilmesi gereken tüm eğitimler verilir. Dolayısıyla kuram; eğitimin
ekonomik yapıya olumlu etki yaptığı görüşünü savunur ve profesyonelliğin
eğitim ile artacağını belirtir.[31]
İş dünyasındaki ve işin doğasındaki değişimleri göz önünde
bulundurarak çokuluslu Şirketlerin de artmasıyla ortaya çıkan içsel
pazarlar ise İçsel İşgücü Piyasası Kuramı nın üzerinde durduğu konuydu ve
kurama göre genel eğitim işe giriş için bir araç olmaktan öteye
gitmemekteydi. Önemli olan ve istihdamın devamlılığını sağlayan faktör, iş
başında verilen eğitimdir. İçsel İşgücü Piyasası Kuramı'na göre eğitim
olmadan kazanç sağlayabileceklerini savunmaktadır. Eğer bireyler kazanma
eğilimindeler ise bunu eğitim olmadan da yapabilecekleri ifade
edilmektedir. Ayrıca bireyin almış olduğu mezuniyet belgeleri eğer
kuyruktaki konumu üzerinde etkisi olan diğer özelliklerce desteklenmezse
etkili olamayacağı belirtilmelidir.(Ayten YAĞMUR tezi, s.37)
Neo-klasik bakış açısında, içsel işgücü piyasaları, ekonomik
verimliliği artırmak ve beşeri sermayesini işbaşında eğitimi ile
geliştirerek "firmaya özgü insan sermayesini" geliştirmek için meydana
getirilir. Bu sebeple içsel işgücü piyasaları ile firmaya özgü yetenekler
arasında olumlu bir ilişki vardır. İçsel işgücü piyasaları gelişmiş
teknoloji kullanan sermaye-yoğun piyasalarda meydana gelmektedir. Çünkü
firmaya özgü yetenekler yüksek seviyede teknolojik değişmenin olduğu
firmalarda daha geçerli olduğu beklenmektedir.[32]






Sonuç
Değişen dünyada üretim tekniklerinde yaşanan hızlı değişim, eğitime
daha fazla önem verme, bilgiye daha fazla yatırım yapma ihtiyacını öne
çıkarmıştır. Kalkınmanın en etkili araçlarından birinin eğitim olduğu
düşünülürse, beşeri sermayeye yapılan yatırımların önemi de artmaktadır.
Eğitim bireysel gelişmeyi sağlamasının yanı sıra toplumsal, ekonomik
kalkınmayı da katkı sağladığı söylenebilmektedir. Eğitim, bireylere
sağladığı bilgi ve becerilerle onların istihdam edilebilirliklerini
arttırmaktadır. Yani bireylerin bilgi ve becerileri istihdam edilebilirlik
açısından üstünlük kaynağı haline gelebilmektedir. Eğitim ve istihdam
korelasyonu, ülkeleri bilgi toplumu olmaya hazırlayacak temel yapı
taşlarının başında yer almaktadır. Bu nedenle gelişmelere uyum
sağlayabilecek nitelikte insan kaynağının eğitimi öncelikli olarak ele
alınması gereken konular arasındadır. Eğitim politikaları pazarın beklediği
nitelikli işgücünü hazırlamada esnek bir zemine oturtulmalıdır
Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı hızlandıran en önemli
faktörlerden biri olan eğitimin başlıca fonksiyonlarından biri, bireylere
verimliliklerini artırmak üzere işe ve mesleğe yönelik bilgi ve beceriler
kazandırmak ve bu sayede istihdam edilebilirliklerini sağlamaktır. Ancak
eğitimin getirileri, istihdam edilebilirliğin ve işgücü verimliliğinin
artması ile sınırlı değildir. Toplumsal uyum, gelir dağılımının iyileşmesi,
demokrasinin gelişmesi, siyasi istikrar, çevrenin korunması gibi yargam
kalitesinin önemli bileşenleri de eğitimle yakından ilişkilidir. Bugün pek
çok ülkede eğitim sisteminin yukarıda belirtilen fonksiyonunu ne ölçüde
yerine getirebildiği tartışılmaktadır. Bununla birlikte, hızlı nüfus
artışı, vasıflı işgücü açığı, yüksek işsizlik, düşük verimlilik, kaynak
yetersizliği ve mevcut kaynakların etkin Şekilde kullanılamaması gibi
işgücü piyasasını ve dolayısıyla üretim sürecini derinden etkileyen
hususlardır.














































Kaynakça:
Akarsu, Bedia "Felsefe Terimleri Sözlüğü", İnkılâp Kitabevi, İstanbul-1998,
Aşçı, H. Bahar "Eğitim İstihdam İlişkisini Açıklayan Kuramlar Çerçevesinde
Savunma Sanayi İşletmelerinde İşgücü Piyasası Analizi" T.C. Kara Harp Okulu
Savunma Bilimleri Enstitüsü Savunma Yönetimi Ana Bilim Dalı, Yayımlanmış
Doktora Tezi, Ankara-2012
Bedir, Eyüp "Yirmi Birinci Yüzyılda İstihdamın Artan Önemi ve Eğitim-
İstihdam İlişkisi", http://www.kamu-is.org.tr/pdf/712.pdf, E.T.26.01.2015
Biçerli, M. Kemal "Çalışma Ekonomisi", İstanbul Beta Yayınları, 2003
Bordanacı, Zafer "Russell'da Toplumsal Açıdan Eğitim Sorunu", Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi
Anabilim Dalı, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum-2006
Çakmak E.,Gümüş S. "Türkiye'de Beşeri Sermaye ve Ekonomik Büyüme:
Ekonometrik Analiz"(1960-2002), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dergisi, 2005,
Elliott, Rorebrt F. "Karşılaştırmalı Çalışma Ekonomisi", Ankara
Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara Yayın No: 210, 1997
Gürses, Özge Gaye "Avrupa Birliği İle Mukayese Çerçevesinde Kobi'lerde
Eğitim Ve İstihdam İlişkisi", T.C. Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Çalışma Ekonomisi Ve Endüstri İlişkileri Ana Bilim Dalı,
Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Ankara-2006
İbrahim Güran Yumuşak, Mahmut Bilen, "Gelir Dağılımı-Beşeri Sermaye
İlişkisi ve Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme", Kocaeli Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 1, 2000
İltan, Melike Özkaya "Esnek İstihdam Koşullarında Eğitim–İstihdam
İlişkisinin Çözümlenmesi", Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı (Eğitim Ekonomisi Ve Planlaması Programı) ,
Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Ankara-2008
Karataş M., Çankaya E. "İktisadi Kalkınma Sürecinde Beşeri Sermayeye
İlişkin Bir İnceleme". Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Yıl:2, Sayı:3, 2010-Güz
Kurnaz, Işıl "İstihdam Edilebilirliğin Önemi Açısından Eğitim İstihdam
İlişkisi ve Ankara Bölgesi İmalat Sanayii Uygulaması", T.C. Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri
İlişkileri Anabilim Dalı, Ankara-2007
Numanoğlu, Gülcan "Bilgi Toplumu-Eğitim-Yeni Kimlikler-II: Bilgi Toplumu ve
Eğitimde Yeni Kimlikler", Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi
Dergisi 32, (1-2), http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/127/902.pdf,
E.T. 25.01.2015
Öztürk, Nazım. "İktisadi Kalkınmada Eğitimin Rolü", Sosyo-Ekonomi Dergisi,
2005-1, 101-114.
Uysal, Doğan "Türkiye'de İstihdam, İşsizlik ve İstihdam Politikaları",
Türkiye Ekonomisi Makro- Ekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Ed: Ahmet
Ay, Çizgi Kitabevi, Konya, Şubat 2007
Ünal, Işıl "İşgücü Piyasalarında Eğitimsel Niteliklerin Rolü",
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/505/6101.pdf, E.T.27.01.2015
Uyanık, Yücel "Dualist (İkili) İşgücü Piyasası Teorisi", Gazi Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 3, Ankara 1999, s. 2
Mc. Nebb, "Labor Market Theories and Education", Economics of Education
Research and Studies.The World Bank Washington D.C. Pergamon Press-1987'den
aktaran: Yücel
-----------------------
[1] Akarsu, Bedia "Felsefe Terimleri Sözlüğü", İnkılâp Kitabevi, İstanbul-
1998, s. 68
[2]Akarsu, Bedia a.g.e. s.68
[3]Bordanacı, Zafer "Russell'da Toplumsal Açıdan Eğitim Sorunu", Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi
Anabilim Dalı, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum-2006, s.10
[4] Numanoğlu, Gülcan "Bilgi Toplumu-Eğitim-Yeni Kimlikler-II: Bilgi
Toplumu ve Eğitimde Yeni Kimlikler", Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Dergisi 32, (1-2),
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/127/902.pdf, s.341-350, E.T.
25.01.2015
[5] Uysal, Doğan "Türkiye'de İstihdam, İşsizlik ve İstihdam Politikaları",
Türkiye Ekonomisi Makro- Ekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Ed: Ahmet
Ay, Çizgi Kitabevi, Konya, Şubat 2007, s. 55
[6] Gürses, Özge Gaye "Avrupa Birliği İle Mukayese Çerçevesinde Kobi'lerde
Eğitim Ve İstihdam İlişkisi", T.C. Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Çalışma Ekonomisi Ve Endüstri İlişkileri Ana Bilim Dalı,
Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Ankara-2006, s.63-64
[7] Bedir, Eyüp "Yirmi Birinci Yüzyılda İstihdamın Artan Önemi ve Eğitim-
İstihdam İlişkisi", http://www.kamu-is.org.tr/pdf/712.pdf, E.T.26.01.2015
[8] Ünal, Işıl "İşgücü Piyasalarında Eğitimsel Niteliklerin Rolü",
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/505/6101.pdf, E.T.27.01.2015
[9] İbrahim Güran Yumuşak, Mahmut Bilen, "Gelir Dağılımı-Beşeri Sermaye
İlişkisi ve Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme", Kocaeli Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 1, 2000, s. 77
[10] Karataş M., Çankaya E. "İktisadi Kalkınma Sürecinde Beşeri Sermayeye
İlişkin Bir İnceleme". Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Yıl:2, Sayı:3, 2010-Güz, s.29-55
[11] Elliott, Rorebrt F. "Karşılaştırmalı Çalışma Ekonomisi", Ankara
Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara Yayın No: 210, 1997, s. 148
[12] Biçerli, M. Kemal "Çalışma Ekonomisi", İstanbul Beta Yayınları, 2003,
s. 231
[13] Çakmak E.,Gümüş S. "Türkiye'de Beşeri Sermaye ve Ekonomik Büyüme:
Ekonometrik Analiz"(1960-2002), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dergisi, 2005, s.60-61
[14] İltan, Melike Özkaya "Esnek İstihdam Koşullarında Eğitim–İstihdam
İlişkisinin Çözümlenmesi", Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı (Eğitim Ekonomisi Ve Planlaması Programı) ,
Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Ankara-2008, s.11
[15] Uyanık, Yücel "Dualist (İkili) İşgücü Piyasası Teorisi", Gazi
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 3, Ankara 1999, s. 2
[16] Mc. Nebb, "Labor Market Theories and Education", Economics of
Education Research and Studies.The World Bank Washington D.C. Pergamon
Press-1987'den aktaran: Yücel Uyanık, a.g.e., s. 2.
[17] Ünal, Işıl a.g.e., s. 755
[18] Uyanık, Yücel a.g.e. s.3
[19] Uyanık, Yücel a.g.e. s.3
[20] Kurnaz, Işıl "İstihdam Edilebilirliğin Önemi Açısından Eğitim İstihdam
İlişkisi ve Ankara Bölgesi İmalat Sanayii Uygulaması", T.C. Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri
İlişkileri Anabilim Dalı, Ankara-2007, s.72
[21] İltan, Melike Özkaya a.g.e., s.14-15
[22] İltan, Melike Özkaya a.g.e., s.15
[23] İltan, Melike Özkaya a.g.e., s.16
[24] Kurnaz, Işıl a.g.e., s.73
[25] Öztürk, Nazım. "İktisadi Kalkınmada Eğitimin Rolü", Sosyo-Ekonomi
Dergisi, 2005-1, 101-114.
[26] Aşçı, H. Bahar "Eğitim İstihdam İlişkisini Açıklayan Kuramlar
Çerçevesinde Savunma Sanayi İşletmelerinde İşgücü Piyasası Analizi" T.C.
Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Savunma Yönetimi Ana Bilim
Dalı, Yayımlanmış Doktora Tezi, Ankara-2012 s.25-26
[27] Aşçı, H. Bahar a.g.e., s-26-27
[28] İltan s.23
[29] Elliott, Rorebrt F. a.g.e., s.354
[30] Aşçı, H. Bahar a.g.e., s.28
[31] Aşçı, H. Bahar a.g.e., s-29
[32] Ünal, Işıl a.g.e., s.764
Lihat lebih banyak...

Comentários

Copyright © 2017 DADOSPDF Inc.