PALEONTOLOJİ VE EVRİM; FRANSA ARAGO MAĞRASI ÖRNEKLERİ

June 7, 2017 | Autor: Akın Alak | Categoria: France, Evrim, Homo Erectus, Arago cave, Tautavel, Homo heidelbergensis
Share Embed


Descrição do Produto

PALEONTOLOJİ VE EVRİM; FRANSA ARAGO MAĞRASI ÖRNEKLERİ AKIN ALAK

Yerkabuğunu oluşturan sedimanter yani diğer adıyla tortul kayaçlar gerek jeologlar için gerekse birçok doğa bilimci için çoğu zaman bir günlük görevini üstlenmiştir. Bu kayaçlar oluşum aşamalarında bir havza içinde yani diğer bir değişle bir birikim alanında binlerce hatta milyonlarca yıl içinde yavaş yavaş birikirler. Yani bugün kafamızı kaldırıp baktığımız zaman gördüğümüz o koca dağlar, tepeler yıllar içerisinde yağmur, rüzgâr, sıcaklık farkı, akarsu gibi birçok doğa olayı karşısında yeni düşerek yavaş yavaş aşınırlar ve yine akarsular yardımıyla birikim alanlarına yani göllere, denizlere taşınırlar. Yıllar süren bu süreçte biriken kayaç tanelerinin üstünü her zaman daha genç olan taneler örter. Yani bilmemiz gereken şey, bu katmanlarda derinlere indikçe, zamanda geriye gittiğimizdir.

Doğanın biz doğa bilimcilere sunduğu bu yapı adeta dünyanın bir günlüğü gibidir, Oluşmuş her katman dünyanın günlüğünde bir sayfayı temsil eder. Eğer siz doğanın yazdığı dilden okumayı biliyorsanız dünyanın gizli günlüğünü okumaktan aldığınız hazzı tarif edilemez şekilde yaşamaya başlarsınız.

Zamanda yolculuk yapmak aslında bir bilim kurgu değildir. Hatta doğa bilimciler için belki de gülük hayatın bir parçası olmuştur zamanda yolculuk. Siz her katmanda geriye doğru gittikçe bir kaya parçasının içindeki ufacık bir tanenin milyonlarca yıl süren öyküsüne, belki de o kayaların içiresinde bulunan bir fosilin başından geçenlere tanıklık edersiniz. Ancak doğanın her zaman zor olanı sevdiğini unutmamamız gerekir. Bir jeolog zamanda yolculuk yapmak istiyorsa öncelikle doğanın günlüğüne ulaşmak için doğanın bilmecelerini çözmesi gerekir. Anlayacağınız bu günlüğün sayfaları her zaman ilk yazıldığı günkü gibi dümdüz olmayabilir.

Fosillerin dünyası üzerinden ilerleyeceksek eğer bazı şeyleri bilmekte fayda var. Arkeoloji, paleontoloji ve paleoantropoloji son derece yavaş ilerleyen, sonuçların çok uzun sürelerde alınabildiği bilim dallarıdır. Bir insan dişi fosilinin gün yüzüne çıkarılması bile aylarca sürebilmektedir. Bir fosilin veya antik bir buluntunun yeryüzüne çıkarılabilmesi için dişçi aletlerine benzer çok ufak sivri aletlerle ve yapıya zarar vermeyecek fırça benzeri aletlerle, milim milim kazmak gerekmektedir. Çok yavaş ilerlemek zorundalar, çünkü fosiller oldukça hassastır ve kolayca dağılabilir ya da kırılabilir. Üstelik sadece kazı işleri de değil; fosiller çıkartıldıktan sonra laboratuvarlara taşınması, onlarca farklı test ve analizden geçirilmeleri, test sonuçlarının başka bilim insanlarınca tekrarlanıp onaylanması süreci oldukça uzun süren işlerdir. Bu sebeple muhtemelen gezegenimiz içerisinde bulunabilecek fosillerin milyonda birine bile henüz ulaşabilmiş değiliz. Dünya üzerinde herhangi bir yerlerde, sayısız fosil keşfedilmeyi bekliyor. Ancak bu, tablonun bütününü görmemiz açısından çok büyük bir dert değildir, çünkü eldeki verilerle dahi sayısız türün evrimi kolaylıkla ispat edilebilmekte, bilip bilebileceğiniz neredeyse her türün evrimsel geçmişine dair iyi kötü bazı fosil izleri elimizde bulunmaktadır. Kimi zaman bu fosiller eksiksiz geçişleri göstermekteyken, kimi zaman aradaki bazı

basamaklar henüz keşfedilmemiş olabilir. Ancak dediğim gibi henüz gün yüzüne çıkarılmamış bir fosilin var olması demek evrimin var olmadığı anlamına gelmemektedir.

Bir örnek verecek olursak yandaki resmin neredeyse hepimiz çizgi film karakteri olan Tweety’e ait olduğunu anlamışızdır. Fakat arada boşluklar var? Nasıl oluyor da arada bulunmayan parçalar olmasına rağmen tablonun tamamını görebiliyoruz? İşte bahsetmek istediğim tam olarak bu oluyor. Yani evrimsel geçişi eksik parçaların olmasına rağmen gözlememiz mümkün. Her gün bulunan yeni fosil örnekleri sadece evrim ağacında bulunan boşluları biraz daha kapatmış oluyor.

ARAGO MAĞARASI Dünyanın pek çok yerinde yıllardır devam eden ve doğanın geçmişini öğrenmemize yardımcı olan birçok çalışma bulunuyor. Bu çalışmalardan en önemlilerinden biri ise Güney Fransa’nın Tautavel köyünde bulunan Arago Mağarası kazılarıdır. Bugün ismini Tautavel köyüne yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulunan Estagel köyünde doğmuş olan Fransız fizikçi, matematikçi, astronom ve politikacı François Jean Dominique Arago’dan alan Arago mağarası, 1928 yılında Montpellier Üniversitesi'nde jeoloji profesörü olan Marcel de Serres tarafından bulunmuştur. Marcel de Serres Tautavel köyüne yaklaşık 3 kilometre uzakta bulunan Doğu Pireneler’e ait Corbières masifinde 65 milyon yaşındaki kireçtaşlarının üzerinde yürürken bir mağara keşfeder mağaranın içine girdiğinde bulduğu onlarca kemik parçasına rastlar ve bulduğu kemiklerin buraya Nuh tufanı döneminde geldiğini düşünür. Marcel de Serres’in 1928 yılındaki keşfinden beri bilinen Arago mağarasında ilk çalışmalar prehistorik (tarih öncesi) taş aletleri incelemek üzere 1948 yılında J. Abelanet’in önderliğinde başlar. 1950’li yıllarda Ribes de Maury kardeşler mağarada amatör olarak arkeolojik aramalar yapmaya başlarlar. Daha sonra J. Abelanet ile işbirliği yaparak mağaranın zenginliğini ve önemini ön plana çıkarırlar. 1964 yılında Profesör Heny de Lumley’in devraldığı mağara kazıları 1964, 1965 ve 1966 yıllarında nisan ayında 2 hafta, 1967 ile 1978 yılları arasında yılda 1 ay ve 1979 ile 1991 yılları arasında yılda 3 ay devam etmiştir. 1991 yılından günümüze kadar ise yılda 5 ay olarak devam etmektedir.

Mükemmel bir nehir kenarında bulunan bu mağaranın manzarası insanı büyüleyecek türden. Fakat emin olabilirisiniz ki bu mağaraya ve nehre hayran kalan bir tek günümüz insanları değil. Mağarayı bugün çok ünlü yapan en önemli şey bilime kazandırdığı fosiller. Daha önce 1971 yılında keşfedilen ve bilim dünyasında çok konuşulan Homo erectus yani Tautavel adamı ve 2015 yılında benimde aralarında bulunduğum ekip tarafından keşfedilen Homo heidelbergensis (bu fosiller ile ilgili detaylı bilgiler bir sonraki yazımda değineceğim) fosilleri. Bu fosiller hem bu mağarayı ünlü yapmak için yetiyor, hem de bizlere bu manzaraya bir tek bizlerin hayran olmadığını gösteriyor. Çünkü bugün o fosilleri o mağarada bulabilmemizin temel sebebini bu nehir oluşturuyor. Mağarada bugüne kadar bulunan fosiller incelendiğinde 128 farklı türün izinde rastladığımızı görüyoruz. Peki, sizce bu mağaranın 128 farklı canlı türüne ev sahipliği yapmış olması, hele ki ayı, at, geyik veya insan gibi canlıların bir mağarada birlikte yaşaması olanaklı mı? Elbette hayır. Bizim bugün fosillerin arasında 128 farklı tür bulmamızın iki temel sebebi var aslında. Bunlardan birisi bu mağarada yaşayan eski kuzenlerimiz yaptıkları taş aletler ile nehir kenarında beslenen hayvanları avlayarak mağaraya götürmüş ve afiyetle yemişler. Artan kemiklerini ise mağaranın bir kenarına atmışlar. Bugün bu hayvanların nasıl öldüklerini, nerelerinin kesildiklerini rahatlıkla tespit edebiliyoruz. Diğer önemli sebep ise sel sularıdır. Zaman zaman yükselen sel suları mağarayı kırıntılar ile doldurmaya başlamış ve bu şekilde çevrede ölen hayvanlar bu kırıntılar ile birlikte mağaraya taşınmış ve fosilleşmeye başlamıştır. Bunu ise kemiklerle birlikte bulduğumuz kayaç parçalarından anlayabiliyoruz, aynı zamanda sel suları ile taşınan kemikler çok daha hasar görmüş ve genellikle kırılmış oluyorlar.

Farklı hayvan türlerinin bir arada nasıl bulunduğunun anlaşıldığını düşünüyorum ve asıl soruma gelmek istiyorum. Yukarıda, Homo erectus ve Homo heidelbergensis fosillerinin aynı mağarada bulunduğunu söyledim. Peki, nasıl oluyor da iki farklı insan türünün fosilleri aynı mağarada bulunabiliyor? Sorunun cevabı için bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle…

Kaynakça 1. 2. 3. 4. 5. 6.

https://en.wikipedia.org/wiki/Stratigraphy https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Stratigraphy-Monfrag%C3%BCe.jpg https://en.wikipedia.org/wiki/Homo_heidelbergensis https://fr.wikipedia.org/wiki/Caune_de_l%27Arago https://en.wikipedia.org/wiki/Tautavel_Man https://fr.wikipedia.org/wiki/Massif_des_Corbi%C3%A8res

7. Antón, S. C. (2003), Natural history of Homo erectus. Am. J. Phys. Anthropol., 122: 126–170. doi:10.1002/ajpa.10399 8. Wood, Bernard, and Mark Collard (2001). "The Meaning of Homo". Ludus Vitalis 9 (15): 63– 74.

9. Augusti, Jordi; Lordkipanidze, David (June 2011). "How "African" was the early human dispersal out of Africa?". Quaternary Science Reviews 30 (11–12): 1338–1342. doi:10.1016/j.quascirev.2010.04.012. 10. Rightmire, G. Philip; Van Arsdale, Adam P.; Lordkipanidze, David (June 2008). "Variation in the mandibles from Dmanisi, Georgia". Journal of Human Evolution 54 (6): 904–8.

Lihat lebih banyak...

Comentários

Copyright © 2017 DADOSPDF Inc.