Postmodernizm-Mikro Parçalanmışlık.pdf

May 22, 2017 | Autor: Yakup Döğer | Categoria: Modernism, Modernizm Postmodernizm
Share Embed


Descrição do Produto

Postmodernizm-Mikro Parçalanmışlık Giriş Bu makalede Postmodern düşüncenin mikro düzeydeki parçalanmışlığına dikkat çekilmeye çalışılacaktır. Her şeyiyle tamamen değişen bir dünyada, her şeyiyle tamamen değişen evrende ve insanda, bugünün popüler ve dahi küresel denebilecek postmodern düşüncenin etkisini görmemek mümkün değildir. Bireyden (insandan) başlayan ve akla gelebilecek her alanda ve olguda kendisini hissettiren postmodern düşünce, bu düşüncenin dayattığı hayat tasavvuru, geleceği alabildiğine karanlık bir tarihe işaret etmektedir. Herhangi bir düşünceye, ideolojiye, inanca, ideale sahip iki insanın bile herhangi bir konuda bir karara varamaması, bu kararların bilimsel konularda bile ortaya çıkmaması, nasıl bir anaforun içinde olduğumuzu görmemize yardımcı olabilir. Ünlü İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee, "modern dönem Birinci Dünya Savaşı ile son bulmuştur. Bundan sonraki dönem Post-modern dönemdir ve iki dünya savaşı arası bu dönemin başlangıcı olmuştur" der. Postmodern ve postmodernizm terimleri de ilk Toynbee’nin kullanımıyla literatüre girmiş olur. Post modern ve bu anlayışı ya da düşünce tarzını benimseyen postmodernizm, bir akım olarak 1950'lerin sonlarında kendinden söz ettirmeye başlamışsa da, bilindiği gibi esas yaygınlığını, günlük yaşama girişini 1980'Ierin başlarına borçludur.1

1

Prof. Dr. Sıtkı M. Erinç-Postmodernzim’in Tanımı

1

Modernizm Burada öncelikle şunu açıklamak gerekmekteki, postmodernizmden önce modernizmin ne olduğunun kavranması, postmodernizmi anlama açısından önemlidir. Bir öncesi çözülemeyen kavramların ardışığının da anlanması, çözümlenmesi elbette zor olacak, karşı bir savunma ya da yok sayma düşüncesi kurgulanacaksa yeterince isabetli olmayacaktır. Bu bir bakıma bir hiyerarşiyi içeren etkileşim olarak değerlendirilebilir. Yani bir merdivenin basamakları gibi de algılanabilir. “Her ne kadar aralarında kopukluk olduğundan söz edilse de aslında, modernizm ve postmodernizm yahut modernite ve postmodernite zannedildiği kadar birbirinden o kadar kopuk değildir. Her ne kadar modern olan için, her şeyi yeni olarak kurduğu yahut postmodernizm için geçmişten gelen şeyleri yeniden güncelleştirdiği ve teknik bir şekilde bunları bir arada topladığı söylense ve postmodernizm yeni bir durum gibi görünse de, sonuçta şöyle veya böyle postmodernizmin ortaya çıkışı yapısalcılık-sonrası ile alakalıdır.”2 Avrupa’da 17. yüzyılda meydana gelen teknolojik birikim ve ekonomik büyüme, toplumları, adına modernleşme denilen kurumsal ve kültürel bir değişim sürecine soktu. Bu olgu, etkileri dünya çapında görülen yeni bir hayat tarzı ve sosyal örgütlenme biçimi meydana getirdi. “Modern” olmak, artık

2

Ali Akay Posrmodern Görüntü sayfa 54

2

düne ait olmayan ve eskisinden farklı yöntemlerle ele alınması gereken bir dünyada yaşamak demekti.3 Modernizm, Avrupa’nın kendi tarihsel, toplumsal ve sosyolojik şartlarında ortaya çıkardığı, bunun sonucunda Avrupa’nın sadece kendisine sağladığı avantajlar sayesinde, kendi dışındaki coğrafyalara efendiliğini dayattığı bir tasavvur olarak düşünülürse, bu tasavvurun aynı zamanda Avrupa merkezli bir modern medeniyet projesi olduğu görülecektir. Sözlük anlamı itibariyle; çağdaşlaşma, asrileşme ve yenileşme gibi anlamlara gelen modernleşme,4 geri kalmış bir medeniyetin kendinden ileri seviyedeki bir medeniyete erişebilmek için gösterdiği çabaların ortak adıdır. Bu yönüyle bakıldığında modernleşme, kendiliğinden veya dış etkenlerin zorlamasıyla ortaya çıkan geniş kapsamlı bir toplumsal değişme sürecidir. Böyle bakıldığında Batı modernliği bir değişim devrimi olarak düşünmüş ve yaşamıştır.5 Toplumsal değişmeyi, toplumsal yapıyı oluşturan ilişkiler ağının ve bu ilişkileri belirleyen kurumların değişmesi olarak da tanımlayabiliriz. Toplumların sosyo-ekonomik değişmeleri de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Toplumsal değişme başka bir tanımda ise, “toplumu meydana getiren kurumlar başta olmak üzere toplumsal ilişkilerde ve toplumsal yapıda mevcut durumdan yeni, başka bir duruma geçişi ifade etmektedir.” Şeklinde tanımlanmaktadır. Sosyologlar tarafından ileri sürülen bu doğrultudaki tanımların “içerisine yeni normlar, değerler, maddi kültür unsurları ve sembollerde meydana 3

Seyfettin Aslan-Abdullah Yılmaz Modernizme Bir Başkaldırı Projesi Olarak Postmodernizm C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2 sayfa 93 4 TDK Büyük Türkçe Sözlük 5 Alaın Touraıne Modernliğin Eleştirisi sayfa 28

3

gelen değişmeler girer.” “Buna göre toplumsal değişme toplumun yapısında izlenebilen ve gözlenebilen bir değişmedir.”6 Evrensel anlamda, farklı medeniyetler arasında birbirini etkileyen, karşılıklı ya da tek taraflı alış-verişler söz konusu olduğundan; modernleşmeyi, kültür değişmesi olarak tanımlayanlar da vardır. Kültür Değişmesi, bir toplumun maddi ve manevî medeniyetini bir tipten baka bir tipe dönüştüren süreç olarak tanımlandığına göre toplumun birçok alanına, değişik oranlarda ve şekillerde etki etmesi kaçınılmazdır.7 Kültürün tüm tanımları belirli bir gruba ya da topluluğa gönderme yapar. Dolayısıyla kültürel değişim, gönderme yaptığı grubun ya da topluluğunda değişmesi anlamını taşımaktadır. Toplumun kendisi, kültürü belirleyen ve oluşturan en önemli unsurdur. “Kültür sözcüğü, kökeninde ‘ekmek, üretmek’ demek olsa da ve zaman içinde kazandığı anlamlardan biri kişiye ilişkin bulunsa da, terim ya da kavram olarak toplumsal bir olguyu yansıtmaktadır.8 Her şeyden önce kendisini kutsal bir vahye ya da ulusal bir öze uygun olarak örgütlemek ve bu yönde eyleme geçmek isteyen bir toplumu modern olarak nitelemek olanaksızdır. Modernlik salt değişim ya da olaylar silsilesi değildir. Akılcı, bilimsel, teknolojik ve idari etkinliğinin ürünlerinin yaygınlaştırılmasıdır. İşte bu nedenli modernlik toplumsal yaşamın 6

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yazıcı-Toplumsal Değişim ve Sosyal Değerler Turkish Studies Yaz 2013 sayfa 1492 7 Murat Baran- Avrupa'da Gelişen Modernlik ve Modernleşme Anlayışları ve Bu Anlayışların Türkiye'ye Yansımalarına Tarihi ve sosyolojik Açıdan Bakış Turkish Studies 2013 sayfa 55 8 Hülya Doğan-Küreselleşme Sürecinde Kültürel Değişim ve Medya Yüksek Lisans Tezi sayfa 9

4

çeşitli bölümlerinin giderek artan farklılaşmasını içerir. Bu bölümler ise siyaset, ekonomi, aile yaşamı ve din olarak9 kendisini gösterir. Modernizm kadim kültürlerin ortadan kalktığı; her şeyin değiştiği, ilerlediği ve bir hesaba bağlandığı bir dönem olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde geleneksel hayatı yaşama, kültürel varlıkları muhafaza etme, günceli, sanatı ve estetiği yaşama, bireye odaklı kahramanlıklar sergileme anlayışları yerini akılcı tutumlara, rekabete kendini ve başkalarını yönetme endişelerine bırakmıştır. “Modern Medeniyet” tasavvuru aslına bakılırsa bir “laf kalabalığından” başka bir şey değildir.10 Bu nedenle modernizm hem bilim ve ilerlemenin dönemi olmuştur hem de egemen aklını mensuplarına dayatmak suretiyle, topluma, doğaya ve gelecek tasarımlarına akılcı esaslarla yaklaşma mantığını geliştirmiştir.11 Bireyden topluma ilişkileri yeniden kuran modernizm, ilişkileri doğal seyriyle değil, bir sebebe bağlı olarak tasarlamıştır. Geleneksel toplumun, bir bakıma cemaatin temel vasfı, insanlar arasındaki ilişkilerin "duygusal" bir temele dayanması ve doğal bir seyir izlemesidir. Geleneksel ilişki sisteminde, ilişkiler belli bir amacın gerçekleştirilmesi için değil; doğal ve kendiliğinden kurulmakta ve devam ettirilmektedir. Geleneksel toplumun (cemaatin) aksine modernizmde ise ilişki-

9

Alain Toraine a.g.e. sayfa 25 Zygmunt Bauman Postmodernizm ve Hoşnutsuzlukları sayfa 8 11 Arş. Gör. Dr. Metin Gültekin-Charles Baudelaire ve Modernizm Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi Kış -2007 C.6 S.19 sayfa 82 10

5

ler akılcı nedenlerle kurulmakta, ilişkiler belli bir amaca yönelik ve nesnel olmaktadır.12 Toplumsal alanda modernlik, standartlar, ümit ve suçlulukla ilgilidir. Standartlar, cezbeden, ayartan ya da kışkırtan fakat sürekli uzayan, kovalayanlardan daima bir adım önde olan ve her halükarda peşindeki avcıdan biraz daha hızlı giden tasavvurdur. Her zaman için yarının bugünden daha iyi olacağını vaat eder. Yarın daima bir sonraki gün olacağı için bu vaadini her zaman canlı ve temiz tutar.13 İnsanı sürekli olarak bir hedefe doğru yönlendirirken, yönlendirdiği hedefe asla ulaşamayacağı bir rotayı da kendisine dayatır. Sürekli olarak akılcı ve realist bir öngörüyü sanki terki imkansız bir düstur olarak betimlerken, aklın çözemeyeceği yol ayrımlarında da koşullandırdığı insanı boşlukta bırakır. Aslında insan için imkansız bir misyonun belirlenmesi olarak da algılanabilecek olan modernizm, var olanın sürekli değişimiyle, insan yazgısının üstünde bir çabanın yorgunluğunu muhatabında hissettirir. Hissettirdiği bu yorgunluğu da esas itibarıyla bireyi özgürleştirdiği söyleminin üzerine inşa eder. Özgürlük aldatmacasıyla kim olduğunu unutan insan, yaktığı ateşle önce kendi ellerini yakmıştır.14 Bu yüzden modern tasavvur, öncelikle etki altına aldığı toplumsal yapının merkezine Allah’ın yerine yine kendi tanımladığı modern bilimi koyarak, dini hayatın dışında bırakmayı ya da en iyimser tabirle dini yaşantıyı bireylerin özel hali olarak tanımlayarak, 12

Doç. Dr. Bünyamin Solmaz-Modernlik ve Modernleşme Kuramlarına Yöneltilen Eleştiriler Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 32, 2011, sayfa 40 13 Zygmunt Bauman a.g.e. sayfa 105 14 S. Hüseyin Nasr, İslam ve Modern İnsanın Çıkmazı Çev. Ali Ünal Birey ve Toplum Güz 2012 cilt 2 sayı 4 sayfa 145

6

hayatı tam orta yerinden ikiye bölmeye özen göstermiştir. Bundan sonra modernite ile tam bir dünyevileşme meydana gelir ki, “bu durumda sonsuzluk, dünyevi kültür içinde "işe yarar" ve insani kullanıma açık hale gelir.”15 Modernizm Maneviyatı ve dini kutsalları, bazen alanını daraltarak, bazen de külliyen göz ardı ederek, onun önemini inkâr ettiğinden modernleşmenin merkezine oturtulan pozitivizm, tabiatı anlamada ve hayatı belirlemede, tecrübe, müşahede ve aklı yeterli görmüştür.16 Bu dünya görüşünün iki temel niteliği vardır: yenilikçi ve ilerlemeci, akılcı ve evrenselci olduğunu iddia etmesi. Modernliğin bu niteliği, yenilikçi-gelenekçi ya da ilerlemeci-gerilemeci ikiliğiyle tartışılıyor olsa da, asıl tartışılan ve eleştirilen ikinci niteliği, yani akılcı ve evrenselci olduğunun iddiası üzerinden sürmektedir.17 Dinden ve dini olandan uzaklaşmak dünyevileşmek gerektiğinin savunmasını da yaparken sebebini, dinin değişmez kurallarının, kendi öngörülerine direndiğini ileri sürerek yapmaktadır.18 Geleneksel toplumlarda din yaygın değer olarak günlük yaşamın bütün kodlarını etkilemekte ve toplumsal kurumlar dine göre organize olmaktadır. Dinsel inançlar ve insanın davranışlarında etkili olan din, özü itibariyle nihaî, mutlak ilkeleri bünyelerinde taşıdığı için, modernizmin değişim dayatmasına karşı durabilecek enerjiye ve 15

Özgür Taburoğlu-Dünyevi ve Kutsal Modernlerin Maneviyat Arayışları sayfa 258 Yrd. Doç. Dr. Hasan Gümüşoğlu-Modernizmin Din Politikalarına etkisi ve İtikat Açısından Sonuçları Ekev Akademi Dergisi Yıl 17 Sayı 57 Güz 2013 sayfa 296 17 Özge Özaydın-Modernliğin Akılcılık ve Evrenselcilik İddialarının Felsefi Kökeni Doğuş Üniversitesi Dergisi, 12 (1) 2011, sayfa 74 18 Yrd. Doç. Dr. Erkan Perşembe-Modernlik ve Postmodernlikte Din Problemi sayfa 163 16

7

güce sahip tek değerdir.19 Dinin değişmez olarak kabul edilen ilkeleri, dinin sahibinin sonsuzluk vasfının tabi bir sonucu olarak ortaya çıktığı için, gerek dinin sahibi olan Allah, gerekse Allah’ın dininin değişmezleri, her bakımdan sonsuz, değişmez ve mutlaktır. Genellikle değişme bir eksikliğin, bir ihtiyacın; dolayısıyla kendi kendine yetmezliğin bir sonucu olarak ortaya çıkar.20 Çıktığı yer olan Batı’da modernlik yaklaşımı derin etkiler ortaya çıkarmış, özellikle akılcılığın geleneksel olarak adlandırdığı toplumsal bağlar, duygular, görenek ve inançlar, geniş aile yapısı, köklü birliktelikler çözülmüştür. Aklın egemen olduğu modernizmde öncelikle, kul fikri ve fikrin dayanağı olan Allah’ın yerine başka bir şey konmuştur. Modernizm muhataplarına ilahi olabilecek hiçbir şeyin karşısında boyun eğilemeyeceğini dayatır.21 En önemli kavramları ve dayanak noktaları akılcılık ve bireycilik olan bu iki kavram, modernizmin iki yüzüdür. Aklı merkeze koyarak bir tasavvur oluşturan modernizmle insanlar yalnızlaştırılır, bireysel başarılar öne çıkarılır. İnsana önemli olan sensin denir ve yalnızlaştırılan birey daha kolay yönlendirilir. Toplum böylece atomize olur, parçalanır ve yutulur. İnsanlara ulaşmaları için hedefler koyulur. Birey kendisine yaslanır, sorumluluk gereken kararlar verdiğini düşünür. En önemlisi Ortaçağ’ın baskıcı dünyasından sonra özgür kaldığını düşünür.22 Modernizmde akıl “varlığı” düşünceden türeterek, doğru ve yanlışa ilişkin nihai hükmün kaynağına kendini yerleştirir ve 19

Ahzab 33/62, Fetih 48/23, Fatır 35/43 Prof. Dr. Mehmet S. Aydın Din Felsefesi sayfa 140 21 Alaın Touraıne a.g.e. sayfa 28 22 Sümeyra Canbaz Aklını Kaybeden Modernizm 20

8

bilimsel faaliyette bilgiyi sadece bu dünyadaki hayatın önemine ve insanın ihtiyaçlarına tabi kılar. Öte yandan hakikatin akıl merkezli tanımı, ister istemez insanı da hakikatin merkezine taşıdı; kazandığı yeni mevkiinden dolayı “modern akıl” aynı zamanda tarafsız ve/veya nötr varsayıldığından, evrensel olduğu savunulmaya başlandı.23 Ancak kabul edileceği gibi, insanın evrensel olarak konumlanması ya da kavramların biçimselleşmesi bunların insanî içeriklerinden de koparıldığı anlamına gelir. Biçimsel veya ‘evrensel’ insan kavramına dayanan modernizm belirleyen tavrıyla, evrensel ve tahakkümcü bir dünya görüşü sunmuştur. Bu dünya görüşü amaçlarının gerçekleşmesi için, akla öyle geniş ve büyük bir nüfuz alanı vermiştir ki, o, hiçbir şeyi dışarıda bırakmamıştır.24 Evrensellik iddiası; modern bilgi/bilimin ve teknolojinin desteğiyle; dünyanın Avrupa dışındaki insan ve kültürleri tarafından kolayca kabul edilebilir hale getirilmiş oldu. Öte yandan evrensellik iddiasının, diğer dini/kültürel geleneklerce kabul görmesinde önemli bir husus bulunmaktaydı; modern akıl insanın dışında yeni bir “hakikat” tanımı yaparak dini, bu hakikatin kaynağı olarak kabul ettiği tabiata bağımlı hale getirdi. Bunu, semavi dinlerin asla kabul etmediği bir ayrımda bulunarak yapmaktaydı ve çelişkili bir şekilde ilk defa dini, insanı ve tabiatı birbirlerinden ayrıştırmış oldu. Ayrımın tabii hasılası olan vahye dayalı dinin tabiat merkezli “rasyonel din” ile yer değiştirmesi; aynı zamanda yeni hakikat ta23

Abdurrahman Arslan-Modern Dünyada Müslümanlar sayfa 111 Arş. Gör. Dr. Aliye Çınar Evrensellik ve Yerellik Arasında Bir Teoloji Arayışında Fiilî İrfanın Önemi Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi cilt 15 sayı 1 2006 sayfa 216 24

9

nımının diğer dinlerin müminleri için kabul edilebilir hale gelmesi demekti.25 İnsan ve varlık parçalanması olarak da algılanabilecek olan modernizm, aklın egemen olduğu hayat tasavvurunda dini ve dine ait olanları da devre dışı bırakılarak aydınlanma düşüncesiyle özdeşleşen akılcı kurgunun insan üzerindeki egemenliği anlamını da taşımaktadır. Modern bilimin belirmesini sağlayan bu yöntemsel değişimle aklın var olan dünyanın belirleyicisi haline gelişi, insani pratiğin de tek yargıcı kılar.26 Dinin ve dini olanın da içinde yer aldığı ve kendi dışındaki her şeyi karşısında görerek dışlayan bir algının tanımı olarak modernizm, insanı kendi aklının çıkmazına mahkum etmiştir. Bu çıkmaz aynı zamanda modernizm tarafından yeniden kurgulanan topluma, bir “risk toplumu” olma yolunu da açmıştır. Bu gün için Modernleşmenin en gelişmiş aşamasında olduğu söylenirken belirsizlik ve denetlenemezlik sorunları ortaya çıkmıştır.27 İnsana, topluma, dünyaya, evrene, canlı-cansız bütün varlıklara ait kadim değerlerin ortadan kalktığı bir yaşam tasavvuru olarak da tanımlanabilecek olan modern algı, her şeyin ilerlediği ve sürekli bir hesap üzerine yapıldığı suni bir idealin yeryüzünde vücuda gelmesidir. Karşısına aldığı insan birlikteliğini ve geleneğin birleştirici hamuruna sürekli su katarak sulandıran ve anlamsızlaştıran modernizm, akılcı 25

Abdurrahman Arslan-a.g.e. sayfa 111 Yrd. Doç. Dr. Ahu Tuncel Yöntem Ya da Eleştiri Yetisi Olarak Aydınlanma Akılcılığı sayfa 72 27 Suat Soydemir-Modernizmin Karanlık Yüzü: Risk Toplumu Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi cilt 3 No 2 2011 sayfa 177 26

10

dürtüsüyle insanı bireye indirgeyen ve birey olarak yeni bir hayatı kurgulayan tasavvurun merkezini teşkil etmektedir. İnsan için geçer akçe olan “bulunduğu anı,” gelecek kaygısıyla sürekli olarak değersizleştirirken, ulaşılması bir ütopya olacak planlamalarında hesaplarını yapmaktadır. Tamamen rasyonalist yaklaşım sergileyerek her şeyi akılla meşrulaştırmaya çalışan modernizmin akıl merkezli doğruluk iddiasının temeli, Grek felsefesine kadar gitmektedir.28 Modernizm bilim ve ilerlemenin dönemi olurken, egemen aklını da mensuplarına dayatmak suretiyle, topluma, doğaya ve gelecek tasarımlarına akılcı esaslarla yaklaşma mantığını geliştirmiştir. “Şimdiki zaman”ın paradigması olmasına rağmen şiddetle geleceğe odaklı bir dünya görüşü olmaya mahkûm olmuştur. Modern akılcı bilim, kesin gerçeklere ulaşma hedefiyle kurulmuş ve vizyonunu ideal bir toplum tasarımıyla birleştirerek genişletmiş olması nedeniyle, modernist yaklaşımda toplum bir “oluş” biçimi olarak değil akılcı bir “tasarım” olarak değerlendirilmiştir.29 Baştan sona kendisine has kurgusuyla bir itirazı gerektirecek olan modernizm, küreselleşme ile kapitalist ideolojinin taşıyıcılığını da üstlenmiştir. İnsanın ve yaşadığı toplumun, inancın, kültürün, geleneğin tarihine ait bütün birikimler modern algıda bir tortu olarak görülür ve bütün bu tortular akıl ve bilim kriterlerinden geçilerek dışarıda bırakılıp yeniden kurgulanır. Her şeyden önce bir yaşam tarzı olarak düşünülen modernizm, öncelikle hü-

28

Muhammed Kutup-Çağdaş Fikir Akımları III sayfa 97 Dr. Metin Gültekin-Charles Baudelaire ve Modernizm Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi Kış -2007 C.6 S.19 sayfa 82 29

11

manist ideolojinin gösterdiği doğrultuda insanı bir sorun olarak görür. Sorun olan insan her türlü ilahi bağlarından ve geleneksel insan ilişkilerinden koparılmalı, birer özgür birey olmalıdır. Bu bakımdan modernleşme özünde bir insan ve toplumsal kültürün değişimini barındırır. Her dönemin tarihî koşullarından etkilenen‘ Modernlik’ ve ‘Modernleşme’ye yönelik çeşitli yaklaşımlar, konuyla ilgili farklı toplum kuramlarının oluşmasına neden olmuştur. Sonuçta modernleşme sürecinin etkileriyle, düşünce hayatımızı da şekillendiren birbirinden farklı modernlik algılamaları ortaya çıkmıştır. Ayrıca, modernleşme sürecinin çözümlenmesine yönelik ortaya atılan bu kuram ve yaklaşımlar, büyük oranda ortaya çıktığı dönemin siyasî ve sosyal şartlarından beslenen hâkim ideolojilerin etkisi altında, zihinsel bir işleyişle geliştirilmiştir.30 Batı dünyasında kendi şartları içerisinden doğan modern algı, kendi toplumunda beklenen gerekli işlevi fazlasıyla görmüştür. Batı’nın aydınlanma düşüncesinin ürünü olan bu tasavvurun yerleşik kalabilmesinin sağlanması üçüncü dünya ülkeleri için sorun oluşturmuştur. Özellikle kendi ülkemizde dayatılan “muasır medeniyet seviyesi” söylemiyle sağlanmaya çalışılan modernleşme, halka rağmen halk için, askeri-bürokratik vesayetçi bir şekilde tepeden inme gerçekleştirilmiştir.31 Modernizmin Getirdikleri 30

Murat Baran- Avrupa'da Gelişen Modernlik ve Modernleşme Anlayışları ve Bu Anlayışların Türkiye'ye Yansımalarına Tarihi ve sosyolojik Açıdan Bakış Turkish Studies 2013 sayfa 55 31 Yrd. Doç. Dr. İlyas Söğütlü-Cumhuriyet Türkiyesi’nde Modernleşme ve Bürokratik Vesayet Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (19) 2010 / 1

12

Modern tasavvurun akla, bilime ve somut verilere dayandığını, maneviyata dair olanları ise ret ettiğini daha önce söylemiş, bir insan ve evren parçalanması olduğuna değinmiştik. Buradan hareketle modern algı, akıl ve bilim referanslarında öncelikle insandan başlayarak var olan her şeyi parçalamıştır. Küresel düzeyde yüzyıllarca birlikte yaşayan birçok kavmi birbirinden kopararak ırkçılığı gündeme getirip uluslaştırmıştır. “Oysa ulus hayal edilmiş bir topluluktur. Kendisine aynı zamanda hem egemenlik hem de sınırları belli sınırlarla sınırlı hayali bir cemaattir. Hayal edilmiştir, çünkü en küçük ulus üyeleri bile diğer üyeleri tanımayacak, onlarla tanışmayacak çoğu hakkında hiçbir şey işitmeyecektir.”32 Çünkü tarihsel süreçte “yerküre her zaman, bugünkü dünya haritalarında görmeye alıştığımız gibi, her ülkenin farklı bir renge boyandığı kırkyamalı bir bohça değildi. Ülkelerin keskin sınırlarının olduğu, ‘kuşbakışı’ haritaların çizilmesi, modern bir uygulamadır.”33 Onun ardından yüzyıllarca belli bir geleneğin içinde belli bir inanca sahip toplumun ve insanların, inandığı değerleri, ilkeleri, bu değerler üzerine kurduğu dünyasını ötekileştirerek değersizleştirmiştir. Ümmet birliğini parçalayan modern akım, İslam Ülkelerinde yaptığı oryantalist çalışmalarla, ümmeti kendi içerisinde fırkalara ayırarak, mezhebi ve etnik parçalanmaları sağlamıştır. Modernizm varlıkları, yaratılmışları küresel çapta tamamını kendi içinde parçalayarak yeniden bir anlam yükleyerek tanıtır. Devasa imparatorluklardan ırkçılığa dayalı ulus dev32 33

Benedict Anderson Hayali Cemaatler çeviren İskender Savaşır sayfa 20 Craig Calhoun Milliyetçilik Çeviren. Bilgen Sütçüoğlu sayfa 18

13

letler üretmiştir. Küresel inanç bağlarını parçalayarak ürettiği ulus devletlerin sınırları içerisinde yeniden konumlandırmıştır. Bir soya bağlı olarak büyüyen ve geniş aileleri oluşturan gerek nesebi bağa bağlı, gerekse cemaat yapısı içinde olanları birbirinden olabildiğince koparmıştır. Ürettiği ırkçılık fikriyle her ırkı kendini kutsar tavra sokmuştur. “Modernliğin ürettiği çok yönlü asimilasyon projesi, takındığı tavırla kendi mezar kazıcılarını ortaya çıkardı.”34 Bir bütün halinde ümmet ve cemaat olarak yaşamakta olan İslam Dünyasında, ümmet ortadan kaldırılırken, cemaat anlayışı sivil topluma dönüşmüştür. Modernizmin ürettiği Laik Modern Ulus Devletler denk düşen, cemaat değil Sivil Toplumdur. Laik Modern Ulus Devletlerde, devleti sivil toplumdan bağımsız ele almak mümkün değildir.35 Bu sebepten bulunduğu ülke genelinde yapılanmış cemaatler sivil toplum olmaya dönüşürken, aynı zamanda kendi aralarında fırkalara ayrılmıştır. Fırkalaşma aynı zamanda görecelik kavramı üzerinden çoğulculuğu da popüler kılmaktadır. Bu parçalanmışlık dünyevileşmeyi, dünyevileşme de beraberinde çoğulculuğu getirirken, çoğulculukta dünyevileşmeyi beslemektedir.36 Hayatı din ve dünya diye ikiye bölerek, iki bölüm arasındaki hukuku kendi içlerinde farklı kurallarla yönetilir kılmıştır. Modernizm, dinin gücünü dolaylı ya da dolaysız olarak azaltmak ve zamanla hayattan soyutlamak için rasyonellik kavramını gündeme getirdiğinden, düşüncenin aklileştiril-

34

Zygmunt Bauman Modernlik ve Müphemlik sayfa 219 Ramazan Yelken Cemaatin Dönüşümü sayfa 193 36 İsmail Ekinci Sekülerleşme ve Din sayfa 16 35

14

mesini, yani dünya hakkında düşünürken dine duyguların işe karışmasından kişiyi sakındırmaktır. Dünyaya ait kurgunun rasyonel bir zemin üzerine oturması, fertlerin ve toplumun dini inançlarını da, dolaylı ya da direk olarak zayıflatmıştır. Dinin her şeyi düzenlediği düşünce ve yaşantısından, “din işi”, “dünya işi” olarak birbirinden ayrı iki düşünce ve yaşantı ortaya çıkmıştır. Biraz daha ilerleyen süreçte, adı Müslüman olanlar tarafından, “Allah’ı bu işe karıştırma” denilebilecek düzeye gelinmiştir. İnsan öncelikle insan olarak varlığını sürdürüp bir aidiyet hissiyle yaşarken, insanı birey yaparak aidiyetini unutturup feodal yapıyı bozmuş, çekirdek aileye indirgemiştir. Ardıönü, sözü-özü bir olan insanı, sunduğu birçok nefsi ayartıcı tekliflerle faklı bir ruh haline sokarak, birçok kimlikli kişiliksiz birer nesneye çevirmiştir. İnsanlar Doğu’da ya da Batı’da yaşasa da hep iki dünyalı bir hayat anlayışına sahip iken, yine sunduğu nefsi kışkırtıcı dünyevi hazlarla bu dünyaya razı etmeyi başarmıştır. İlahi değerlerin sorgulanması ve reel yaklaşımlarla kendi tasavvurunda kategorilere ayrılması modernizmin getirdiği değişikliklerdendir. Burada zikretmeye çalıştıklarımız algının ne olduğuna dönük genel bilgiler olarak değerlendirilebilir. Mesele derinlemesine olmaktan uzak, genel olarak ilerleyen süreçte ifade etmeye çalışacaklarımızın anlaşılmasına katkı sunmayı amaçlamaktadır. Postmodernizm Bir kavramın anlaşılabilir şekilde kavranabilmesi için, o kavramın oturduğu teorik ve pratiklerinin, tarihi arka planının 15

ve kavramı geliştiren toplumsal ve siyasi olayların bilinmesi zarurettendir. Eğer ki anlaşılmaya çalışılan kavram yeterince tahlil edilmek ve çözümlenmek isteniyorsa, bu çabayı gösterecek olanların bahsedilen temelleri derinlemesine araştırması sağlıklı bilgi ve pratik için olması gerekendir. Postmodernizm de böyle bir kavramdır. Bu kavramın da anlaşılabilmesi için, Aydınlanma, akılcılık, Hümanizm, sekülerizm, rasyonalizm, modernizm vb. kavramların anlaşılması gerekmektedir. Bahsedilen kavramların her biri ayrı birer çalışmayı gerektireceği için bu çalışmanın hem boyutunu hem de maksadını aşacaktır. Bahsedilen kavramları araştırmayı meraklılarına bırakarak, burada çalışmanın konusunun anlaşılmasında bize katkı sağlayacak olan postmodernizmin tanım ve özelliklerini kısaca belirtmekle yetineceğiz İnşallah. Genel çerçevesiyle postmodernizm, modernliğin açmazlarına karşı bir savaşım ve modernleşmeyle bir hesaplaşmadır. Postmodernistlere göre postmodernizm, ileri batı toplumlarının şu an içinde bulunduğu aşamayı, bir bakıma modern sonrası toplumu adlandırır.37 “Postmodernizm, başta genel batılı sanat, mimari, kültürel gelişmelerdeki deneysel hareketleri tarif etmek için kullanılan karmaşık ve kafa karıştıran bir kavramdır. Sosyal ve siyasi analiz aracı olarak postmodernizm, sanayileşme ve sınıf dayanışması özelliği taşıyan topluluklardan gittikçe daha bölünmüş ve çoğulcu “bilgi” topluluklarına doğru kaymayı öne çıkarır; bu toplumlarda bireyler, üreticiden tüketiciye 37

Seyfettin Aslan-Abdullah Yılmaz a.g.m.

16

dönüşür, bireycilik, sınıf, din ve ırk bağlılıklarının yerini alır. Postmodernistler, kesinlik diye bir şeyin olmadığını ileri sürerler, mutlak ve evrensel doğrular tepeden bakan birer yorum olduğundan bunlardan vazgeçilmelidir. Bunun yerine söylem, tartışma ve demokrasi vurgulanmalıdır.”38 Postmodernizm, modernizmin savunduğu her şeyi sorgulamakta, onun tektipleştiren yapısına karşılık çoğulculuğu tercih etmektedir. Modern dönemde ötekileştirilerek unutturulmaya çalışılan değerler ön plana çıkarılmaya başlanmıştır. Postmodern dönemde geçmişe büyük bir özlem duyulmaktadır. Farklılıkların öne çıkarıldığı, ara değerlerin de görüldüğü kimlik tanımlamalarının yapıldığı bir döneme geçiş başlamıştır. Modernizmin genelleyici, kuşatıcı kuramsal ilkelerini reddeden postmodernizm, parçalanmışlığı ve farklılığı önemseyen bir bakış açısı geliştirmiştir. Modernizmin ilerleme, bireysel refahın sağlanması gibi kutsalları vardır ve modernizm bunları insanların ortak hedefi haline getirmiştir. Ancak postmodernizm kendine böyle kutsallar belirlemez. Kutsalı olmayan bir düşünme biçimin olarak postmodernizmde ise her şey tartışmaya açıktır.39 Toplumlarda meydana gelen sosyo-ekonomik değişimler ve dönüşümler kitle iletişim araçlarını elinde bulunduran kapitalistlerin kontrolünde gerçekleşen plan ve projeleridir. Kapitalistlerin, küresel güçlerin menfaatleri doğrultusunda meydana gelen siyasal ekonomik ve kültürel değişimler 38

Levent Doyuran-Küresel Yeni Dünya Düzeninde Postmodern Söylem Ulakbilge, 2013, Cilt 1, Sayı 1sayfa 13 39 Nihal Yavuz, Yrd. Doç. Dr. Yusuf Sinan Zavalsız Postmodern Dönemde Kimliğin Belirleyicisi Olarak Tüketim Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi 2015 Aralık sayfa 132

17

postmodernizm olarak adlandırılarak meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Kapitalizmin bir üst aşaması olan “Yeni Dünya Düzeni” projesiyle postmodern söylem üzerinden küresel bağlamda, tüm dünya toplumlarına nüfus edilerek, küresel çapta tüketim toplumu oluşturulması hedeflenmektedir.40 Özellikle son iki onyıl boyunca "postmodernizm" öylesine çatışmalı fikirlerin ve politik güçlerin savaş alanı haline geldi ki, artık görmezlikten gelinemez bir kavram olarak ortaya çıktı. Bu bağlamda postmodernizmle gelişmiş kapitalist ülkelerin kültüründe, derin bir haleti ruhiye değişimi yaşanmıştır.41 Dinsel ve metafiziksel geleneklerin bütüncül yaklaşımlarının aşılmasıyla, modern toplumlar, bilimsel nesnellik, ahlak ve yasalarda evrensellik ve sanatta özerklik gibi kavramlar üzerine kurulmuşlardır. Kapitalizm, endüstrileşme, şehirleşme, metalaşma, mekanikleşme, akılcılık, bilimsel ve teknolojik ilerleme, ulus-devlet örgütlenmesi modern toplumun temel nitelikleri olmuştur. Modernizm eleştirilerine dayanan postmodern yaklaşımlarda modernliğe ait düşünceler ve kurumlar eleştirilmiştir. Postmodernistler büyük anlatıların reddine, farklılık ve çoğulculuğun vurgulanmasına koşut olarak toplumda her türlü bütünlükçü kavramı reddetmişler, bütünlükçü karakteri nedeniyle ulusu ve ulus-devleti eleş-

40

Levent Doyuran-Küresel Yeni Dünya Düzeninde Postmodern Söylem Ulakbilde 2013, Cilt 1, Sayı 1 sayfa 9 41 David Harvey Postmodernliğin Durumu Yayına Hazırlayan Müge Gürsoy Sökmen Metis Yayınları sayfa 54

18

tirmişler, fakat politik anlamda toplumu ayakta tutacak ilke ve temeller sunmamışlardır.42 Postmodernizmin, ‘post-’ ekinden kaynaklanan bir sonralık, bir başkaldırı boyutu taşıdığını da unutmamak gerek. Herhangi bir tanıma indirgenemeyecek bir karmaşıklığa, düzensizliğe sahipse de, postmodernizm öncelikle modernlikle bir hesaplaşma demektir.43 Postmodernizm; bütüncül teoriler karşısında perspektif çokluğunu, evrensellik karşısında yerellik ve tikelliği, hakikat karşısında yorumu ve göreliliği, politika ve etik karşısında estetiği, ideoloji eleştirisi karşısında yapıbozumunu, gerçeklik karşısında imgeleri, temsil karşısında benzetimi (simülasyon), zaman karşısında mekânı, çelişki karşısında farklılıkları, sınıf karşısında kimlikleri, gereklilik karşısında olumsallığı ve kaosu öne çıkaran, bilgiye, akılcılığa, kurtuluş söylemlerine kuşkuyla bakanların paylaştığı, estetize edilmiş bir ruh hali olarak görülmektedir. Aslında kendisi de yeni moda bir adlandırma olan ve modernliği diskalifiye etme çabasıyla belli bir cazibe alanı yaratan postmodernizmin menfi tesiriyle, ‘Aydınlanma’nın (ve onun temel mirasçılarından biri olarak görülen sosyal teorinin), pek çok baskı türünün uygulandığı bir yanılsamalar çağı olarak görülmektedir. Meta-anlatıların sonunu ilan ederken kendisi de bir meta-anlatıya dönüşmüş olan postmodern retorik bugün sosyal teoriyi derinden sarsmıştır.44 Bu özellikleriyle bakıldığında postmodern ta42

Arş. Gör. Dr. Gürsoy Akça Postmodernite ve Ulus Devlet Sosyal Bilimler Dergisi sayfa 232 43 Jameson-Lyotart-Habermas Postmodernizm Hazırlayan Necmi Zeka sayfa 10 44 Yrd. Doç. Dr. Hasan Tüzün Postmodernizm Mitosu SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi Mayıs 2008, Sayı:17 sayfa 147

19

savvurda her şey birbiriyle iç içe geçmiş, ama iç içe geçmiş her şeyde birbirine muhalif bir tavır almış görünmektedir. Postmodern düşüncede, arzularının ve bilinçdışının tutsağı olan insan, çaresiz bir varlık olarak oradan oraya sürüklenen, ne şimdisini ne de geleceğini belirleme istenci ve özgürlüğü olmayan, özsüz ve temelsiz bir varlık olarak görülür. Yoğunlaşmış meta üretiminin insanın yabancılaşmasını sürekli olarak ürettiği koşullarda, egemen ideoloji olarak postmodernizm, insanın tarihsel varlığının aslında bir hiç olduğunu ileri sürer. İnsan yaşamını temellerinden koparıp anlamsızlaştıran kapitalist ilişkiler bütünü içerisinde, anlamın kendisinin gerçekliği tartışmaya açılırken, akılcı olan her şeye karşı, akıldışı almaşığı öne çıkarılır.45 İnsanlar hayatını doğal çerçeve içerisinde mutlaka manada kendine has özellikleri ve kimlikleriyle yaşarlar. Yani ilk gözlerini bu dünyaya açıştan belli bir akli meleke edininceye kadar kesintisiz kendileri olarak nefes alırlar. Değişim ve dönüşüm daha sonraki evrelerinde gerçekleşir. Bu bakımdan hayatının ilerleyen sürecinde “insan bir eyalete, bir köye, bir mahalleye, bir kabileye, bir spor takımına ya da meslek kuruluşuna, bir arkadaş grubuna, bir sendikaya, bir işletmeye, bir partiye, bir derneğe, bir cemaate, aynı tutkuları, aynı fiziksel özürleri paylaşan ya da aynı zararlı etkilere maruz kalan bir insan topluluğuna ait olduğunu hissedebilir. Bütün bu aidiyetler, her halükârda aynı anda, elbette aynı derecede önem taşımazlar. Ama hiçbiri de tam olarak an-

45

Yrd. Doç. Dr. Atilla Güney “Postmodern İdeoloji, Siyasetten Arındırma Süreci ve Türkiye'de Siyaset” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 61-1 sayfa 182

20

lamsız değildir.”46 Bütün bu aidiyete bağlı hissedişler insanın sonradan edindiği-kazandığı konumlardır. Modernizmin önümüze getirip koyduğu bu sonradan edinilme aidiyetler, postmodern düşüncede yeniden ele alınmıştır. Modernizmin ortaya koyduğu ve doğruluk iddiasında bulunduğu kavram ve argümanlar, postmodern düşüncede yeniden ele alınıp irdelenerek, aynı değerleri kendi içinde sorgulayarak çatışmasını ortaya çıkarmıştır. “Bu bakımdan postmodernizm, gelecek geçmiş zamanın paradokslarıyla anlaşılmalıdır.”47 Son dönemlerde günlük yaşamımızda kullandığımız birçok ifadeye giren, “postmodern darbe”, ”postmodern seçimler”, ”postmodern sanat” gibi tamlamalar, tamlanan kelimenin bilinen ya da alışık olunan anlamının değiştiğini, anlatılmak istenenden farklı anlamlara büründüğünü gösteriyor. Postmodern kelimesi, dilimizde “alışılagelenden farklı, yeni karşılaşılan” olgu ve durumlara karşılık gelmektedir.48 Postmodernizm: Mikro parçalanmışlık Postmodernizm kanaatimizce, Kur’an’ının müşrikleri çaresiz ve cevapsız bırakan sorular karşısındaki tutumunun modern dünyadaki anlamsız karşılığıdır. Kur‘an’ın yönelttiği sorular karşısında müşriklerin davranışları aynı zamanda bir karakter tahlili de yapmaktadır. Yeni dünyanın tamamını kaplamış 46

Amin Maalouf Ölümcül Kimlikler Çeviren: Aysel Bora sayfa 18 Songül Sallan-Songül Boybeyi Postmodernizm-Modernizm İkilemi Araştırma Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü Dergisi sayfa 321 48 Yrd. Doç. Dr. Nedret Çağlar Postmodern Anlayışta Siyaset ve Kimlik sayfa Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Y.2008, C.13, S.3 sayfa 371 47

21

ya da kaplamak üzere olan postmodern tasavvur, mikro düzeyde parçaladığı insan ve evren karşısındaki kendi çıkmazında boğulmaya mahkum olmuşluğunu, yargıcı kendisinin olduğu mahkemede vermiştir. Kendilerine akılını kullanmadan salt akılcılığı fısıldayan, hesap gününde kendilerini yalnız bırakacak olan iblis-şeytan, öyle görünüyor ki, bu dünyada da düştükleri anafor içinde kendi ayartmasına uyanları yalnız bırakmıştır. Baştan sona bir bilinmezlik ve kaosu içeren postmodernizm, sirayet ettiği her yeri fesada sürüklerken, hak olanın bile bir tek anlamının olmayacağını ifade etmektedir. Hiçbir şeyin, bir tek hakikat üzerinden değerlendirilemeyeceği iddiasında olan düşünce, her şartta doğrunun ilkelerinin farlılığından, her koşulda ahlakın değişkenliğinden, her muhkemin karşısında bir müteşabihten yol bulunabileceğini dayatmaktadır. Bu iddia olabildiğince ortaya çıkabilecek bir parçalanmanın tezahürüdür. Allah Haşr Suresinde, “Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” 49 Modern tasavvurun insanlık alemini ırk, dil, renk olarak ayırmasının ardından, postmodern tasavvur modernizmin parçaladıklarını da kendi arasında parçalamıştır. Mikro düzeyde bir tefrikanın hesabını tutarak yol almaya çalışan kaos içerikli düşünce, modern algının öne sürüp başardıklarıyla yetinmek istememektedir. Modernizm yeryüzü insanlığını 49

Haşr 59/14

22

ırkçılık ideolojisiyle uluslara bölmesinin ardından, postmodernizm, ulusları da kendi içinde etnik gruplara ayırarak, daha derin sorunları gün yüzüne çıkarma amacı gütmektedir. Bir ulus içerisindeki en küçük etnik grubun dahi zikredilerek, etnik kimliğinin sürekli öne çıkarılması, aidiyet hissettiği esastan koparmaya yöneliktir. Bir ırkın varlığı altında çeşitli zorlama ve zulümlerle bir arada tutulmaya çalışılan insanlık, ulusçuluğun dayatmalarından bir parça olsun kurtarılmaya çalışırken, başka sorunlarla ki hem de çözümü çok güç olacak sorunlarla yüzleştirilmek, karşı karşıya getirilmek istenmektedir. Postmodernizmde hakikat Postmodernizmde, hakikatin tekliği yoktur, bütünlük arz etmez, birbiriyle çelişkiler içerebilir, belli bir usulün takibi söz konusu değildir. Hakikatin tanımının belli ilkeleri olmadığı gibi, her hakikat tanımının kendine ait belirleyici unsurları vardır. Aklı merkeze alan modernizm gibi postmodernizm de aklın merkezde olduğunu savunmasından dolayı, değişmezliklerin ve sabitelerin varlığından bahsedilemez. Her düşüncenin, tasavvurun, hizbin, etnik grubun kendi hakikat tanımı olduğu gibi, bu tanımlarda kabul edilecekler arasındadır. Yani yüzlerce hakikat tanımı olsa bile, bu tanımların hepsi hakikatin kendisidir. Hakikat tek bir tanımla ifade edilemez. Hakikatler alabildiğine karmaşık, gerçeklik elde edilemeyecek kadar uzaktır. Hakikatler bütünlük göstermek zorunda değildir. Hakikat olabilmeleri için birbiriyle uyumlu olmasına gerek yoktur, gerek olsaydı hakikatin yüzlerce ya da binlerce tanımı olmaz, tek bir tanım yeterli gelirdi. Bu yüzden her hakikat tanımı, 23

diğeriyle uyumlu olmasa dahi, özünde hakikatin kendisini barındırır. Çoğulculuğa dayanan bu yaklaşımın temeli, akla, bilime nesnel verilere, deneysel gözlemlere atıf yaptığından dolayı, her hakikatin keşfi, bu keşfi yapanlar açısından bağlayıcıdır. Ama bu bağlayıcılık diğerlerinin anlamsız olduğunu barındırmaz. Bilginin kaynağı Modern düşüncede bilginin kaynağı dinin dışındadır, din değişmez-değiştirilemez ilkeler öngördüğü için, bilgi edinmede din ve dinden olan hayatın dışında kalmalıdır. Dinde bilginin kaynağı “El-Alim” olan Allah’tır ve Allah’ın buyruklarında değişme bulunmaz. “Modern bilimin ise daha doğuşunda mevcut ayırıcı vasfının tabiata egemen olarak onun gücünü kontrol etmek olduğunu söylemek mümkündür.”50 Bu sebepten koyduğu fiziki yasalarla, nesnel olanın dışında hiçbir değere yer vermemiştir. Postmodernizm, modernizmin bu tavrını, insanın iç dünyasına ait olanları dahi maddi birer nesneye çevirmesinden ve materyalist anlayışı yaygınlaştırmasından dolayı eleştirmektedir. Modernizmin öngördüğü bilimsel keşiflerin hepsi, postmodernizmde şüphe duyulacak kabullerdir. Bütün bilimsel veriler ve kabuller tartışılabilir, tartışmaya açıktır. Modern bilimin belli ilkelerde belirlediği fiziki ve nesnel kabuller, postmodern tasavvurda gerçekçi değildir. Postmodernizmde “Bilgi edinmede, dilin ve kültürün dışında var olan, bireyden ve toplumdan bağımsız bir bilgiden söz edilemez. Bilgi, duruma özgüdür, bağlamsaldır ve birey50

Mustafa Armağan Gelenek ve Modernlik Arasında sayfa 53

24

sel ve toplumsal anlamların bir tür dışa vurumudur. Bireylerin, belli bir bilişsel yapı ve kültür içinde nesnelerle etkileşimleri sonucu oluşur. Bu yüzden onun oluşumunda, kullanılan dil, sosyal etkileşim ve bireysel anlamların yaşamsallığını değerlendirme önemli bir işlev yüklenir. Bilim aslında, nesnel doğruları elde edemez; sadece sosyal güçlere karşılık olarak içeriden ya da dışarıdan bilimsel topluluğun kendi doğrularına ulaşmalarına olanak sağlar. Bilim, başat ideolojilerin hizmetindedir. Bilimsel bilgide meydana gelen periyodik değişimler, bilim insanlarının bir kısmının etkisiyle irrasyonel bir şekilde, devrimlerle gerçekleşir, sistematik araştırmalarla değil.51 Gerçekliğe ilişkin bilgi de, dış dünya hakkındaki düşüncelerimizle dış dünyaya ilişkin deneyimlerimizin etkileşimiyle oluşur. Onlarca, oluşturulmuş varsayımlarımız, kavramlarımız ve toplumsal formlarımız deneyimlerimize katılır ve onu belirler. Bu durumda, tüm deneyimlerimiz, dilsel yapıların ve kavramlarımızın etkisi altındadır ve biz gördüğümüz nesneleri kültürel-dilsel bir gözlükle görürüz.52 Postmodernistlere göre, gerçeklik kavramına yaklaşırken odak kavramından kaçınmak gerekir. Zira onlarca Batı düşüncesi, ortaçağlarda her şeyi Tanrı odaklı, Rönesanstan itibaren ise, insan odaklı bir paradigmayla algılamaya çalışmıştır. Onlara göre ne Tanrı ne de insan odak olabilir. Gerçek olumsallıklara göre değişir ve kesin, evrensel, bütünüyle tanımlanabilir bir

51

Yrd. Doç. Dr. Hasan Aydın Modern Bilime Yönelik Postmodern Eleştiriler ve Etik Değeri 52 Yrd. Doç. Dr. Hasan Aydın a.g.m.

25

gerçeklik yoktur. Bu yüzden odaksızlık ya da çok odaklılıktan söz etmek daha doğrudur.53 Postmodernizmde Ahlak ve Mahremiyet Postmodern dönemde özellikle mahremiyet hiçbir kuralı tanımaksızın dönüşmüştür. Mahremiyet ve cinsellik kişinin birey olarak sadece kendisiyle ilgili alana indirgemiştir. “Ahlak” kavramı, “etik” kavramıyla izah edilirken, esas olan “Ahlak” kavramı toplumun ve bireyin hayatında ötekileştirilmiştir. Beden tamamen “özgürlük” söylemi adı altında sadece bireyin kendisinin tasarrufu bırakıldığı gibi, ne ikinci kişilere ne de topluma karşı mesuliyet duygusuna yer verilmiştir. “Günah”, “haram”, “ayıp”, “edep”, “haya” gibi dine ve geleneğe ait kavramlar modern tasavvurda belli bir ölçekte varlığını korusa da, postmodern dönemde bunların tamamı hayatın dışına itilerek, kullanılmaz hale getirilmiştir. Özellikle kadın üzerinden metaya çevrilen beden, bir tüketim nesnesi olarak kapitalistlerin elinde kullanışlı bir sömürü çarkına dönmüştür. Doksanlı yılların sonuna kadar çevrilen televizyon dizileri ve filmleri ile bu dönemden sonra çevrilenler göz önüne alındığında, ortaya çıkan görüntü canlı örneklik vermektedir. Postmodern dönemde yaşamını tümüyle cinsellik üzerine kurgulayan özgür bireyler türemiş, bu bağlamda çığırından çıkmış bir hayat oluşmuştur. Modern dönemde belli bir suça karşılık gelen gayri meşru cinsel ilişkiler, postmodern dönemde herhangi bir zorlama olmaması ve karşılıklı rızaya dayanması halinde hiçbir şekilde suç 53

Yrd. Doç. Dr. Hasan Aydın-Eleştirel Aklın Işığında Postmodernizm, Temel Dayanakları ve Eğitim Felsefesi Eğitimde Politika Analizleri ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 2006

26

olarak görülmemekte, bireysel özgürlükler kapsamında değerlendirilmektedir. Buradan hareketle, kısıtlama ya da herhangi bir yasak söz konusu olamayacağı gibi, dini, ahlaki ve hukuki olarak hiçbir şekilde cezaya muhatap olamaz. Bu bağlamda “Modern uygarlıkta cinsellik yeraltına sürülemez, tersine sürekli tartışılmaya ve araştırılmaya başlanır. Daha önceki ilahi öğüt geleneğinin yerine geçerek büyük bir vaazın parçası olur. Cinsel baskı hakkındaki sözler ve aşkınlık vaazı karşılıklı birbirini güçlendirir. Cinsel özgürleşme (ve özgürleştirme) mücadelesi, suçladığı iktidar aygıtının (aynı zamanda) bir parçasıdır.”54 Postmodern tasavvurda ahlak esnektir ve “etik” olarak ifade edilir. Bir bakıma, ahlaksızlık ahlakı benimsenmiştir. Ahlak her an, her işe, her davranışa, her kabul ve redde, her muhataba, dünyevi kazanımlara, yeni ilişkilere, aileye, eşine, çocuğuna, patrona, işçiye, arkadaşa, işyerine, makamamevkie göre değişebilen esnekliğe sahiptir. Etik olarak kabul edilen ahlakın bu kisvesi postmodernizmin en önemli kabullerinden biri olarak görülebilir. Bireyselleşmiş kişilerde bu hal sağlanamazsa, üzerine kurgulanan bütün planlar boşa çıkacaktır. Bu sebepten ahlak etik, etikte esnek olmak zorundadır. Bu esnekliğin ne denli ileriyi seviyelere ulaştığını, görsel ve yazılı medyada, televizyon dizilerinde ve filmlerde, internet ortamındaki paylaşımlarda görebiliriz. Küreselleşmenin sonucunda, küreselleşen kapitalizme ileri derecede sıçrama sağlaması açısından postmodernizm, tam bir kapitalist ideolojinin payandalığını yapmaktadır. Bu ba54

Anthony Giddens-Mahremiyetin Dönüşümü sayfa 25

27

kımdan sömürü odaklı tüketim için, fıtri olan hiçbir değere yer vermemektedir. Bedenin ve cinselliğin kapitalist tüketime sunulmasına büyük katkı sağlar. Kapitalist bir meta olarak değerlendirilen bedenin, tüketime yönelik katkısını hat safhaya çıkarmak için olabildiğince gayret sarfedilir. Reklamcılık ve reklamlar, ajanslar, moda ve moda dergileri, yazkış, sonbahar-ilkbahar kreasyonlarının muhatabı sürekli bedendir. Çabaların kapitalist ideolojinin tüketim kültürünü körüklemeye yönelik olduğu ve bu bağlamda reklam ve pazarlama tekniklerinin alabildiğine profesyonelleştiği görülür. Teknolojinin de yardımıyla, “postmodern eğilimlerin yaşandığı günümüz dünyasında tüketime yüklenen anlamın değiştiği ve tüketicilerin satın alma kararlarını postmodern kültürün etkisiyle şekillendirdikleri gözden kaçmayan bir gelişme olarak öne çıkmaktadır… Postmodern dönemde kültür tamamen tüketime dayalıdır. Postmodern tüketim kültüründe sosyal statü kavramı modernizm koşulları altında olduğundan daha az önemli hale gelmiştir. Postmodern birey kendini sosyal bir hiyerarşi içinde düşünmekten, üst sosyal statü gruplarının yaşam tarzını ve tüketim kalıplarını taklit etmekten vazgeçerek kendi tarzını oluşturmayı tercih etmektedir.”55 “Postmodern dönemde gençlik, biyolojik yaşa atfen kullanılmaz, dolayısıyla gençlik, yaşlılık karşılığı olmaktan çıkmıştır. Gençlik ve güzelliğin bir arada olmasıyla kişi asgari gereksinimlerini sağlamış olur. Çünkü bedenin sağlığı çoğu kez bedenin görünümüyle ilişkilendirilmektedir. Gençlik ve gü55

- Yrd. Doç. Dr. Arzu Azizağaoğlu Prof. Dr. Remzi Altunışık Postmodernizm, Sembolik Tüketim ve Marka Tüketici ve Tüketim Araştırmaları Dergisi, Cilt 4 Sayı 2, Aralık 2012 sayfa 37

28

zellik, zayıflık, kaslılık ve fiziksel zindelik ile eş değer tutulur. Bu durumun doğal sonucu, yaşlanan beden, kişi için kaygı kaynağı haline gelir. Egzersiz yapmayan ve aşırı kiloya sahip bir beden toplumda utanç ve alay konusudur. Özellikle bir kadına yapılacak en büyük hakaret, “kilo almışsın” sözü, bunun karşılığında da iltifat “manken gibisin” ifadesidir.”56 Farklılığı kutsanması Postmodernizmin tasavvurun temel özelliklerinden biride, çok kültürlülüğün ve farklılığın bir ilke olarak öne çıkmasıdır. “Parçalanma, belirlenemezlik ve bütüncül söylemlere karşı derin bir güvensizlik, postmodernist düşüncenin temel özelliklerindendir. Felsefede pragmatizmin yeniden keşfi ve farklılık konularındaki vurgusu, etik, politika ve antropoloji alanlarında “öteki” kavramının geçerliliği ve saygıdeğerliği konusunda yeniden doğan duyarlılık, yaygın bir değişime işaret etmektedir. Tüm bu örneklerin ortak yanı ise, bir toplumu veya tarihi özselci, indirgeyici ve genelleyici kuramsal ilkeler çerçevesinde açıklamanın reddedilmesidir. Postmodernizm, “tümleştirici” bilginin ve “evrenselci değerler”in reddini içermektedir. Postmodernistlere göre “evrenselcilik”, tehlikeli bir bakış açısıdır.”57 Postmodernist tasavvurda, evrenselcilik sakıncalı yaklaşımlar arasındadır. Bunun sebebini ise evrenselciliğin Batı merkezli olmasına ve evrensellik tanımının Batılı normlara göre yapılmasına dayandırmaktadır. “Postmodernistler, evrensellik savıyla aslında moder56

Ars. Gör. Dr. Abdullah Özbolat-Postmodern Dönemde Bedenin Tüketim Temelinde Yeniden İnşası Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi Güz-2011 Cilt:10 Sayı:38 sayfa 323 57 Senem Sönmez-Selçuk Postmodern Dönemde Farklılığın Kutsanması ve Toplumun Parçacıllaştırılması: “Öteki” ve “Ötekileştirme” Sosyoloji Araştırmaları Dergisi2012/2sayfa 82

29

nizmin, beyaz ırkın değerlerini dünyaya empoze ettiğini, kadını erkeğin algısına mahkum ettiğini, diğer kültürleri ise, evrensellik savıyla kendi bilgi ve değer anlayışını benimsemeye zorladıklarını söylerler ve bunun sömürünün bir aracı olarak kullanıldığını ifade ederler.”58 Postmodernist söylemde evrenselcilik değil, çoğulculuk savunulur. Aydınlanma, insan aklının mutlaklaştırılması, Avrupa kültürü ve medeniyetinin Avrupa dışı tüm toplum ve medeniyetlere empoze edilmesi anlayışı üzerine bina edilmişken; postmodernizm sınıfsal ve ırksal farklılıkların eşit temsilinin sağlanması düşüncesi ile çoğulculuk ve çeşitlilik anlayışına dayanmaktadır. Evrenselci ve bütünlükçü anlayış aydınlanma geleneğinin ve modernizmin merkezinde yer alır. Buna karşın postmodernizm, bütünsel ve katogerileştirilmiş bütün söylemlere karşı çıkar.59 Postmodernizm ve Din İnsanlık tarihi boyunca toplumların hayatında din ve geleneğin tabiri yerinde olursa neredeyse birbirinden ayrılmaz bir bütün gibi yer aldığı gözlenmiştir. Din ve gelenek tarihsel süreçte her zaman birbiriyle ilişkili olarak toplumsal hayatı kurmuş, yönetmiştir. Batı’da gelişen aydınlanma düşüncesi ile dünyanın son iki yüzyılına etki eden modern düşüncenin toplumsal yaşamdaki konumlarının çoğu, dinin günlük yaşam üzerinde yaygın bir etki sağlamasına izin vermeyecek biçimde, açık bir uyumsuzluk içindedir. “Din ve geleneğe tam bir karşıtlık oluşturan modern toplumsal yaşamda, din58

Yrd. Doç. Dr. Hasan Aydın a.g.m. Dr. Sibel Karaduman Modernizmden Postmodernizme Kimliğin Yapısal Dönüşümü Journal of Yasar University 2010 17(5) sayfa 2897 59

30

sel söylem ciddi bir şekilde anlam kaybına uğramıştır.”60 Modern düşünce geleneğin dine dayandığı varsayımıyla (ki büyük oranda öyledir) toplumlarda sahip olduğu konumlarından ve özü itibariyle İlahi, mutlak, değişmezdeğiştirilemez ilkelere bünyesinde barındırdığı için, kendi kuracağı materyalist-seküler dünyanın önünde engel olarak görmüştür. Modern toplum gelenekten ve dinsel yaşamdan özgürleşme ve bireyselleşmeyi gündeme getirirken, aynı zamanda ulus-devlet endeksli bir toplumsallaşma sürecini yaratan, devleti siyasetin tanımlayıcı öznesi yapan bir disiplin ve normalleştirici istikrar toplumunu da ortaya çıkartmaktadır. Modernlik, dinci ötekileri, kısmen onlar üzerindeki otoritesini pekiştirmek için geçmişe ait bir şey olarak görür. Modernliğin bütün alternatiflerine karşı oluşturduğu karşıt ikilikler, kendi tarihsel meşruiyetini ve tarih anlayışını bütün diğerlerinden üstün bir norm haline getirmesini sağlar. Bu çerçevede dinsel siyasetin de fundamentalist olarak bir karşıt tanımlanması yapılmıştır.61 Modern düşüncede din tamamen hayatın dışındadır ve kamusal alan olarak adlandırılan sınırların yakınına dahi yaklaşamaz. Devleti yönetenler, devlet kadrolarında yer alanlar, devletle iş yapanlar, kamusal alanlarda çalışanlar dini sembolleri kullanamaz ve ibadetlerini yerine getiremez. Modern düşüncede din, bireyin kendisiyle ilgili olup, devlete ait hiçbir alanda, platformda etkinlik gösteremez, varlığına dair işaretler sergileyemez. Ülkemizde bunun çok canlı tezahürlerini ikibinli yılların başında yaşı müsait olan herkes görüp 60

Anthony Giddens Modernliğin Sonuçları sayfa 100 Yrd. Doç. Dr. Erkan Perşembe Modernlik ve Postmodernlikte Din Problemi Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi sayfa 163 61

31

yaşamıştır. 1982 Anayasası’nın 24. Maddesinde yer alan “Din ve Vicdan Özgürlüğü” hakkında; “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”62 Denilmektedir. Yoruma alabildiğince açık olan bu madde, laik yöneticileri irtica tehlikesi adı altında yıllarca kendi halkına zulmetmesine neden olmuştur. Postmodern düşünce, modernizmin bu tavrını eleştirerek daha farklı bir yaklaşım sergiler. Postmodern akıl, modernizm tarafından sürekli tahrik edilerek itilip kakılan ya da hayattan tamamen soyutlanan dine faklı yaklaşarak, dinin insanın ayrılmaz bir parçası olduğunu kabul ediyor. Lakin bu kabul edişi, modern aklın hedeflerindeki aşırılıklara dur demeyecek kadar duyarsız, bunları def edemeyecek kadar da zayıftır.63 Sosyal teori içinde postmodern dönüşüm, dini (kendi paradigması içinde) daha olumlu manada ve tarzda anlamak, değerlendirmek için girişimlerde bulunmaktadır. Her şeyin ötesinde din araştırması, başka şeylerin yansımasına bağlı olmaktan ziyade kendi doğrusu içinde -kendi anlaşılabilirliğine bir merkez teşkil edecek şekilde- bir ilgi alanı haline gelebilecektir.64 Postmodern düşünce de, modern düşünceden çok farklı olmayarak, daha esnek anlamda dini, kendi paradigması içinde yeniden tanımlamak amacındadır.

62

1982 Anayasası 24. Madde https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa82.htm Zygmunt Bauman Postmoderlik ve Hoşnutsuzlukları sayfa 245 64 David Lyon-Din ve Postmodern: Eski Problemler Yeni İhtimaller Çeviren: Doç. Dr. Mustafa Tekin Bilimname, XX, 2011/1, sayfa 224 63

32

Bu değişmek ve yeniden yorumlamak zorunluluğun aslında seküler düşüncenin kendi arzusu ve isteğiyle ilgisi olmayan birçok sebebi bulunmaktadır. Küreselleşmenin etkisiyle kapitalist ideolojinin alabildiğine bir sömürü çarkına dönmesi, sadece kazanmak için üretmesi, bunun sonucunda sömürülen ve içsel boşluğa düşen yeryüzü insanlığının ruhi sıkışmışlığının sonucu olarak görülebilir. Sosyologlar arasında, adalet, barış, biyo-medikal etik ve ulusların kendi geleceğini belirleme hakkı gibi konular üzerinde cereyan eden sosyal içerikli tartışmaların dini boyutlarına ilginin her geçen gün arttığı görülmektedir. Ayrıca, onlar, yasal amaçlar doğrultusunda dinin yorumlanması, dini özgürlüğün sınırları, din-devlet ilişkileri ve hatta eğitim müfredatının içeriği gibi hususlarda yapılan dini tartışmaların sosyal önemini de gittikçe daha iyi kavramaktadır.65 Geride bıraktığımız yüzyılın son çeyreğinde dini eğilimlerin yükseliş trendi gösterdiği ve dini hareketlerin toplumsal ivme kazandığı gözlemlenmiştir. Modernizmin gelişmesi ile dinin ve dini değerlerin gerileyeceğini, toplumsal yaşamdaki etkisi kaybedeceğini öngören modern teorilerin aksine, din hem sanayileşmiş hem gelişmiş modern ülkelerde hem de geleneksel kültürün esas olduğu ülkelerde büyük bir yükselişe geçmiştir. Yani 20.yüzyılın sonu kutsalın dönüşüne tanıklık etmiştir.66

65

James A. Beckford 20. “Yüzyılın İkinci Yarısında Din Sosyolojisi” Çeviren: Arş. Gör. İhsan Çapçıoğlu AüİFD Cilt XLIV (2003) Sayı i sayfa 481 66 Doç. Dr. Talip Küçükcan “Modernleşme ve Sekülerleşme Kuramları Bağlamında Din, Toplumsal Değişme ve İslâm Dünyası” İslâm Araştırmaları Dergisi, Sayı 13, 2005 sayfa 110

33

Anladığımız kadarıyla, postmodern düşünce dini, modern düşünce kalıplarının dışında yeniden tanımlamak ve öngördüğü yere oturtmak istemektedir. Bunun sebebi, yukarıda da değindiğimiz gibi, dine ve dini olana saygıyı önemsediğinden değil, gelişen dünyada değişen ve bilinçlenen insan psikolojisine cevap verebilmek için yapmaktadır. Modern düşüncenin insan fıtratının koparılamaz parçası olan dini ve inançları yok saymasına karşılık, postmodern düşünce bu yanlışlığı düzeltmek, ilerleyen süreçte önüne çıkacak karşı konulamaz itirazı bir bakıma pasifize etmek istemektedir. Postmodernizm düşünce kişilere dini inançlarını yaşamaları, simgelerini kullanmaları, ibadetlerini yerine getirebilmeleri için alan açarken, bu alanı din öyle istediği için değil de, “bireysel özgürlükler” adı altında yapmaktadır. Modern düşüncenin kamusal alanda yasakladığı dini sembol ve ibadetler, postmodern düşüncede bireyin doğal hakkı savunusuyla, “bireysel özgürlük” olarak serbesttir. Devleti yönetenlerde hangi inanca sahip olursa olsun, kendi inançlarını özgürce (!) yaşayabilirler. Ama bu özgürlük dünyevi devletin işleyişine yansıyamaz. Seküler düzen kendi normlarında işlemeli, devlet kurgusu, siyasi ilişkiler, finans sektörü, eğitim, hukuk, uluslararası ilişkiler, devlet-vatandaş ilişkisi, medeni hukuk vb. alanlar dünyevi temeller üzerinde işlevini sürdürmelidir. Postmodern düşüncede, dinin bireysel olarak, bireyin kendi hassasiyetleri doğrultusunda istediği gibi yaşanmasında herhangi bir sakınca görülmemektedir. Postmodern toplum (nasıl adlandırılırsa adlandırılsın kısaca yaşadığımız dünya) hiç bir riskin olmadığı ama bir tehdidin bulunduğu bir dünyadan, tehdidin olmadığı ama sayısız riskin bulunduğu bir dünyaya geçiş olarak betimlenebilir. 34

Sayısız riskler içeren bir dünya da kaçınılmaz olarak muğlâklığın (yani hiçbir şeyin doğru yer ve zamanının kimse tarafından tam olarak bilinmemesi) nitelenir ya da başka bir deyişle toplumsal yaşamın üzerinde yükseleceği zamansal ve mekânsal ilkelerin istikrarsızlaştığı bir zemine yol açmaktadır.67 Postmodernizmin yukarıda ifade edilmeye çalışılan alanlarda olduğu gibi, daha birçok alanda da değişik öngörüleri bulunmaktadır. Siyaset, eğitim, hukuk, sanat, toplumsal yaşam, her türden ilişkilere dair görüş ve önerileri, ortaya koyduğu tezleri, buyurgan tavrıyla öne çıkmaktadır. Lakin bunların tamamını izah etmeye çalışmak, üzerinde kritikler yapmak başlıca ve başka bir çalışmanın amacı olmalıdır. Bizim burada üzerinde durmaya ve hassaten dikkat çekmeye çalıştığımız nokta, mikro düzeydeki parçalanmışlığın postmodern düşünceyle nasıl hayatta etkin olduğu üzerinedir.

67

Müslüm Turan-Postmodernizm: Farklılıklar Politikası ve Küreselleşme Sosyo Ekonomi Ocak-Haziran 1 sayfa 121

35

Lihat lebih banyak...

Comentários

Copyright © 2017 DADOSPDF Inc.