Systema_Naturae.docx

May 22, 2017 | Autor: Evren Isbilen | Categoria: Botany, Biology
Share Embed


Descrição do Produto



Ancak, şuna da bakınız: H. Engel, Linnaeus'da Tür Kavramı. Atch.int.d'hist.d.sc. 23-24, 1953, 249-259


Simyâ ilmi ile uğraşanlar, kurşun elementinin, Satürn gezegeni ile aynı özden olduğunu düşünürler. Eg ef. L. Thorndike, A History of Magic and Experimental Science, VII, 1958, (3)? 641. sayfadaki, "Satürn gezegeninin tesiri ile kurşun üretmek."
"Systema Naturae"
"Tabiatın İşleyişinin Sistemi" 'nin Kapak Sayfası ve Eserdeki Çizelgeler Hakkındaki Gözlemler ve Tespitler
I
(Kapak Sayfası)
CAROLUS LINNAEUS
İsveçli, Dr.
Tabiatın İşleyişinin Sistemi
yahut
Tabiattaki Üç Âlem Hakkında ve Bunların Sınıflara, Sıralara, Cinslere, Türlere Sistematik Tasnifi Hakkında
Ey Tanrı! İşlerin ne de türlü türlüdür!
Her işini hikmet ile yaparsın
Dünya, bu eserlerin zenginliği ile bezenmiştir.
(Mezmurlar, 104:24)

LEYDEN şehrinde THEODORUS HAAK Matbaası'nda 1735 senesinde basılmıştır. Yayınevi Sahibi JohanWillemGroot'dur.
Çeviren: Evren İşbilen








II.
Tabiattaki Üç Âlem Hakkında Gözlem ve Tespitler

1.Tanrı'nın eserlerini gözlemlediğimizde, ispat etmek için gerekli delillerinden de fazlası ile delil bularak biliyoruz ki: Canlıların her biri bir çeşit yumurtadan neşet eder ve her bir yumurta, ebeveyne çok benzeyen bir soy oluşturur. İşte bu mantık ile düşündüğümüzde, biliyoruz ki,günümüzde hiçbir dölden yeni bir tür türememektedir.
2. Tür'ünFert'leri, üreme yolu ile, sayıları çarpıla çarpıla çoğalır. İşte bu mantık ile, şu fikri öne sürebiliriz: Günümüzde mevcut her bir Tür'ünFert'lerinin sayısı, en evvelki sayılarından fazladır.
3.Eğer, ileriye doğru, çarpa çarpa saydığımız gibi, her bir türdeki fertlerin sayısını geriye doğru sayarsak, sayı dizisi, bir tek ebeveyn ile nihayete erer. Bu ebeveyn ya tek bir hermafrodit (Çevirenin Notu: eril-dişil veya hünsâ)ya da bir erkek ve bir dişiden ibarettir. (bir çok hayvan türündeki gibi)
4.
i)Yeni hiçbir tür olmadığı için
ii) ve benzer sadece benzerini oluşturduğu için
iii) ve her bir tür de, türün en evvelki safhasında bir ebeveynden neşet ettiği için zorunlu olarak verilecek hüküm şudur: Her şeye kâdir ve her şeyi bilen bir varlık olarak sıfatlandırılan ve Tanrı dediğimiz varlığın, Yaradılışın ve bütün bu işlerin ve eserlerin fâili olduğudur. Bu hakikat, bir Tür'ün her bir Ferd'inde mevcut işleyişler ile, kanunlar ile, prensipler ile, oluşumlar ile ve duyular (hassalar) ile de teyid edilebilir.
5. Türlerin fertleri işte böyle türer. Ve bu fertler, hem gençliklerinde hem de olgun yaşlarında, hiçbir bilgiyi a priori bilemezler ve bildikleri her şeyi duyumları aracılığı ile öğrenir ve bilirler. Dokunma hassası (duyusu ile) ilk önce, cisimlerin dışındaki satıhlarından (yüzeylerinden) tanırlar ve bilirler. Tatma hassası ile seyyâl parçacıkları bilirler, koklama hassası ile havada uçuşan parçacıkların bilgisini bilirler ve işitme hassası ile uzaktaki cisimlerin titreşimlerini bilirler. Ve görme hassası ile görülebilir cisimlerin şeklini bilirler ve tanırlar. Ki bu son sözünü ettiğimiz hassa, diğerlerinden ziyâde hayvanlara haz verir.
6. Kozmos'u incelediğimizde, şunu gözlemliyoruz: Kozmos'ta üç sınıf cisim dikkatimizi çekmektedir.
α) Çok uzaktaki gökcisimleri.β) Hemen her yerde rastgeldiğimiz elementler γ) Elle tutulabilen doğal cisimler.
7)Dünya'mızda, (Toprak'da) metinde yukarıda sözünü ettiğimiz, 3 şeyden 2'si belirgindir. Bunlar, Dünyamızın (Toprağın) özündeki elementler ve bu elementlerden oluşmuş doğal cisimlerdir. Ve bunların mevcudiyeti, yaradılış fikri olmaksızın ve üremenin kanunları olmaksızın izah edilemez.
8) Doğal cisimler, duyularımızca (hassalarımıza) diğerlerinden daha algılanabilir özelliktedir ve duyularımızca bize mâlum olur. İşte merak ettiğim şudur: Niçin, Yaradan, Âdem'i hassalar ile akıl melekesi ile donanmış halde Dünya'ya yerleştirmiştir? Ve niçindir ki bu kürede, onun, duyularına, doğal cisimlerden gayrısı mâlum olmaz? Bu doğal cisimler ise, fevkâlade ve muazzam bir işleyişle/ahenkle oluşturulmuştur. Fikrimce, insanın bu harikulâde işleri takdir etmesi ve onun Yaradan'ını yüceltmesi içindir bütün bunlar.
9) İnsana faydalı her şey bu doğal cisimlerden türetilmiştir. İşte bu kökenden çıkar şu ekonomik faaliyetler: Madencilik, metalürji, bitki endüstri de denilen tarım ve bahçecilik, hayvancılık, avcılık ve balıkçılık. Öz olarak söylemek gerekirse: İnşaat, ticaret, besin, tıp gibi her tür sanayiinin esası ve temeli bunlardır. Ancak bunlar ile, halk, sağlığını korur, çeşitli hastalıklara karşı muhafaza olunur ve hastalanınca şifâ bulur. Öyle ki bu cisimlerin seçilmesi hayati önemdedir. O halde, 8. ve 9. maddelerden biliyoruz ki, doğal bilimlerin hayatiyeti ve önemi kendiliğinden belirmektedir.
10) Bilgeliğin ilk adımı, cisimlerin kendisini bilmektir. Bu ise, cisimler hakkında hakiki bir fikir edinmeyi gerektirir. Cisimler, onları, yöntemli bir tarzda sınıflandırarak ve uygun isimler vererek bilinir. Bu nedenle; sınıflandırma ve isimlendirme, bilimimizin esasını teşkil edecektir.
11)Bilgin geçinen kişilerden; türlerin esaslarından çeşitli sapmaları tasnif bile edemeyen; doğal cinslerdeki türleri, fasilelerdeki (familyalardaki) ayırt edemeyenler, bilgin sıfatını kendilerine yakıştırırlar ise hem başkalarını hem de kendilerini aldatmış olurlar.Çünkü, bu bilim alanını kuran bilginler, bu hususu dikkate almak zorundaydı.
12) Bir kişi, eğer, doğal cisimlerin kısımlarını, gözü ile seçtiğinde ayırt edebiliyor ise ve bunları tasvir edebiliyor ise ve isimlerini, doğru ve tutarlı olarak olarak üçlü sınıflandırmaya göre verebiliyor ise kendine hak ede ede Doğa Bilgini (bir doğa tarihçisi) diyebilir. İşte, böyle bir kişiye, kaya bilgini (taş bilgini, litolojist) bir bitki bilgini veya hayvan bilgini denilebilir.
13) Tabiat Bilimi, bu bu niteliklere sahip bilgince (12) düşüne taşına ve mantıklı akıl yürütmelerin neticesinde erişilen düzeyde kurulmuş bir bilgi alanı olup doğal cisimleri sınıflayıp isimlendirmekten ibarettir.
14) Tâbii Cisimler, (Doğal Cisimler) Tabiat'ın Üç Âlemi'ne ayırılabilir: Bunlar ise, Mâdenler Âlemi, Bitkiler Âlemi, ve Hayvanlar Âlemi'dir.
15) Mâdenler büyür, bitkiler büyür ve yaşar, hayvanlar büyür, yaşar ve hisseder. İşte böylece, bu alemlerin arasındaki sınırlar ayırt edilir.
16) Doğal cisimleri betimlemeye ve resimlemeye dayalı bu bilimde, bir çok bilgin, bir ömür boyunca emek vermişlerdir. Ancak, buna rağmen, yapılması gerekli ne kadar fazla işin hâlâ beklediğini , tabiatı merak ile inceleyenler kendileri takdir edeceklerdir.
17) Ben burada, doğal cisimlerin sistemi hakkında, genel bir araştırma şeması çizdim. Öyle ki, merak eden okur, bu şemanın yardımı ile bunu bir harita gibi kullanıp bu uçsuz bucaksız âlemlerin içinde kendi seyahatini nereye yönlendireceğini bilebilir. Bu kadarını yapabiliyorum çünkü, daha fazla tasvir (betimleme) için gerekli; mekân, vakit ve imkân bulmak mümkün olmadı.
18) Bu incelemede, incelemenin her bir münferit kısımında, sadece, kendi gözümle görüp incelediğim cisimleri esas aldım. Çünkü, tabiatı gözlemleme faaliyetinde, pek az kişinin gözlemlerini güvenilebilir olduğunu idrak ettim.
19) Eğer, meraklı okur, benim bu incelemeyi bilim dünyasına niçin sunduğumu merak eder ise, çok ünlü Hollanda'lı bilgin Job. Fred. Gronovius'un ve pek bilgin İskoçyalı Mr. Isaac Lawson'un beni bu çizelgeleri ve gözlemleri bilim dünyası ile paylaşmaya teşvik etmiş olduklarını söylemem gerekir.
20) Ve eğer bu inceleme, seçkin ve meraklı okura hitap eder ise, ben de okura, daha özel ve ayrıntılı yayınları yakında sunarım. Bunlar da özellikle botanik alanında olacaktır.

CAROLUS LINNAEUS, Dr.
Leyden şehrinde, 23 Temmuz 1735 tarihinde tebliğ edilmiştir.

III.

MADEN ÂLEMİ HAKKINDA GÖZLEMLER ve TESPİTLER
1) Birincil toprak türleri olarak biz sadece kumdan ve kilden söz ediyoruz. Ki, madenler âleminin tümü, işte bunlar da, Elementler'in işleyişi ve faaliyeti ile oluşturulmuştur. Ve bunlardan, Yaradılış'dan beri geçen sürede taşların kalan kısımı oluşturulmuştur.
2) Sâde ve karmaşık kayaların oluşumunun kökeni, parçacıkların dışlarının karşılıklı bakışımından oluşmuştur. Ve, eğer, bunların gözeneklerine mâdeni özellikli bir madde dolar ise, örneğin, seyyâl bir maddenin içinde çözünür ve bir tuz olabilir, bunlara "kompozit" isimi verilir. İşte, anlatıldığı gibi, Mâden Âlemi'nde, yumurtadan üreme yoktur. İşte bundan ötürü, Tâbii Âlemler'in diğerlerinde görüldüğü tarzda, vücut sıvılarının damarlarda deveran etmesine rastlanmaz.
3) Tartışmasız bir olgudur ki: Tüm kayalar, neredeyse, istisnâsı olmaksızın, topraklardan türemiştir. Örneğin, şistli kayalar, bitki yetişen bataklık toprağından türemiştir. Bileği taşı, kumdan türemiştir ve mermer kil'den türemiştir.
4) Bir kayanın, sade yapısını teşkil eden unsurlarına dışarıdan yabancı bir madde girdiğinde oluşan yapıya mâden denir. Kaya olsun mâden olsun, ufalanıp toz boyutuna indirgendiğinde oluşana toprak denir. Ancak, toprağın birleştiğindeki hâline, kaya veya maden denilmez. Karışık toprağa, eğer, toprağın parçaları birbirine yapışır ise, 'taş kesilmiş toprak' denilir. Çürüme (taaffün etme) kilin kirece dönüşmesinden oluşur ancak bunun da birkaç istisnâi hâli vardır.
5) Alelâde taşlar, denilebilecek kayalar, birçok kayanın ve dağın esasını teşkil eden maddedir. Kayalar, onu teşkil eden parçalarının verdiği bilgilerden bildiğimiz kadarıyla, Yaradılış'ta da yaratılmamış, Tufan'da da oluşmamıştır. Gün be gün gözleye geldiğimiz kayataşlarının oluşumu bunun aksini ispat eder. Zirâ, eğer, bunları teşkil eden parçacıkları adamakıllı incelenir ise, bunların satıhlarında (yüzeylerinde) ve gözeneklerinde kumul özellikli parçacıklar bulunur.
6) Kuvars Taşı'nın (silisli taşlarının) kökeni konusu, madenler bilimi uzmanlarının çokça münakâşa ettiği bir konudur. İşte bu sebepten ötürü, madenler biliminin en önde gelen isimlerinden Henckel şöyle sormuştur: "Ey silis, ey silis, seni kim yaptı?" İncelemelerden edindiğimiz izlenim; her kuvars taşının asalak bir taş özelliği gösterdiğidir, çünkü, diğer taşların oyuklarında oluşur ve oradan büyür. Kayaların içindeki çatlaklarda tutulmuş ve kayaların dışarı verdiği nefes denebilecek hava üflenmiş su'dan ,bazen havanın da yardım etmesi ile kayanın sathından (yüzeyinden) dışarıya doğru büyümeye başlar ve mütemadiyen büyür gider. Kuvars taşının kökeni hakkında, biz böyle düşünmekteyiz. Kuvars taşlarının içinde, sık sık bitkilerin kalıntılarını da keşfettiğimiz için, bunların başlangıcının seyyâl su içinde olduğu fikrini yürütüyoruz.
7) Bilginlerin "Nitratlı Kuvars Taşı" isimini verdiği yahut Kuvars Kristali dediği cisim, neredeyse, tüm özellikleri itibari ile kuvars taşı gibidir. Sadece, sertliği ve biçimi itibar ile farklılaşır. Nitre (Nitrat Tuzu?) na has özellikte bir biçimdedir. İşte bu sebepten ötürü, hiç şüphesiz, bunun oluşumu, nitratın ve kayanın ilk özündeki su ile karışımından kaynaklanmış olsa gerektir. Muhtemelen, cisim, sertlik özelliğin de bu tuzdan almaktadır.
8) Ve işte bu mantık ile nadir ve şeffaf olan cevherli taşlar, nitratlı kuvars taşından bir Tür itibari ile ayrılmazlar. Ancak, bir türün çeşitleri itibari ile ayrılırlar. Zirâ, sadece, renkleri itibari ile farklılaşırlar. Ve bunlara haddinden fazla kıymet veren kişi boş bir gurur ile aldanmaktadır ve bunları tedâvide kullanmak da aptallıktır.
9) Humus denilen madde, bitkilerin veya hayvanların kalıntılarının çok küçük parçacıklara bölünmesinden kaynaklanır. İşte bu mantık ile, gün be gün artar, ancak, uzun dönemde bir tür kuma dönüşür.
10) Tabiat'ta, sadece, iki nev'de, tabii asidin mevcudiyetinden ötürü, biz bilginler, asitten kaynaklanan sadece iki nev'de kükürtlü mâden veya iki nev'de kırmızı veya sarı demir cevheri olduğunu müteala ediyoruz.
11) Günümüzde, bu bilimde, yazıp çizenlerin hoşlandığı ve onlara cazip gelen bir konu olan çürüme konusu, cins sayısı gibi düşünülen tür sayısı ile mütealâ edilmiştir. Bu düşünüş tarzı ise, tıpkı, çiçekbilimcilerin, bitkileri tasnif etmesine (sınıflandırmasına) benzer. Ki bu bilginler; çeşit sayısı gibi gördükleri lâle, sümbül, gelincik vs. gibi cinsleri teşkil eder. Ne var ki, fosillerin tümü sadece ve sadece yedi cinse indirgenebilir ve bundan fazlası mümkün değildir. Ve böyle kısır inceleme sahasının sınırları genişletilmemeli bilâkis daraltılmalıdır.
12) Lithophyta (taşlaşmış bitki) denilen cisimler, mâdenler âlemine dâhil edilebilen şeyler olmaktan ziyâde, biçimleri, dokuları, kökenleri ve mukayeseli incelemelerden bilinen bilgilerden itibari ile bitkiler âlemine dâhil edilebilen şeylerdir.
13) Bu incelememizde, fulgurit, boraks, amonyak tuzu, yapay asit (artificial vitriol ?) gibi maddeleri konu haricinde tutuyoruz. (Örneğin; kurşun asidi yahut kurşun asetat ) ve bundan ötürü, _____ sarımsı-kırmızımsı demir cevheri veya üstübeç vs. ile muhatap oluyoruz.
14) Ateşin ısısına en uzun süre direnebilen türdeki taşlara ben, "Apyri" (ateşi içine almayan, ateşi içinden geçirmeyen) ismini veriyorum. Ki bu tür taşlar, kimyevî araç-gerecin/ cihazların yapılabileceği en uygun maddedir. Ancak, Tabiat'ta, hiçbir madde, hatta gümüş ve altın bile, ateşlerin en sıcağının, örneğin, bir mercekten geçirilip odaklanmış ışık gün ışığı ile yakılmış ateş'in enerjisine belli bir süreden fazla direnemez.

IV
BİTKİLER ÂLEMİ HAKKINDA GÖZLEMLER ve TESPİTLER
1)Her bitkinin meyvaya durma özelliğine göre sahip olduğu olgusu, büyükçe bitkilerde sadece göz ile bakılıp tespit edilebilir. Nispeten küçük bitkilerde ise, göze yardım eden bir mercekten bakılıp anlaşılabilir. Buna örnek olarak da, eğrelti otlarında, karada nemli ortamlarda yaşayan yosunlar suyun içinde yaşayan yosunlar ve mantarlar verilebilir. Ki bunu tasdik eden gözlemler, ünlü bilgin Micheli ve diğer bilginlerce yapılmıştır. Ve besbellidir ki; eğer, bitkilerin birbirleriyle mukayesesi ile anlaşılan benzerliği , faydaları, yaradılış amacı, dokularının yapısı ve fıtratları müteala edilir ise, hiçbir bitki türünün meyvalanma süreci geçirmeksizin yaşamını sürdürmediği tespit edilir. Bitkilerin bir çoğunda, bir bitkinin uzuvlarını oluşturan diğer kısımlar olan kök, sap, yapraklar ve eklenmiş parçalar mevcut bulunmasa bile bunlar bitki addedilir. Örneğin, Viscus, Lemna, Cuscata, Tulipa.
2) Botaniğin esası, bitkileri, sınıflandırmaya ve sınıflandırılanlara hem genel nhem de özel sistematik isimler verme faaliyetinden ibarettir.
3) Bu bilim dalının parlaklığı ve başarıları, dahaziyâde, birkaç botanik bilimcinin incelemelerine ve bunların arasında öne çıkmış sistematik bir zihniyetle çalışmış bilginlerdir. Bunların incelemeleri ve faaliyetlerini örnek alıp sürdürmek, geliştirmek ve mükemmelleştirmek bilim ödevimiz olmalıdır.
4) Bitkilerin sistematik sınıflandırması faaliyetinde (3) kabul edilmesi mantıklı tek ölçüt, Tabiat'ın da tasdik ettiği biricik sistematik esas, bitkilerin meyvaya durma özellikleridir. Bu özelliğin, mutlak bir ölçüt olduğunun ispatı da yapılabilir. İşte bu mantık ile, botanik alanında faaliyet göstermiş sistematik zihniyetle incelemelerde bulunmuş araştırmacıların en ehil olanları, yabi, bir başka deyiş ile botaniğin kurucuları ve esas kaidelerini koyan bilginler; Caesalpinus, Morison, Hermann, Boerbaave, Ray, Sloane,Rivinius, Knaut (hem baba Knaut hem de oğul Knaut) Rupp, Tournefort, Plumier, Feville, Dillenius, Buzebaum, Micheli, Magnol, Vaillant, Scheuzer. Ve bu olgu, günümüzde, botaniği metodik bir zihniyet ile inceleyen bilginlerin hiçbirisince inkâr edilemez. Belki, Heister buna bir istisna teşkil eder.
5) Meyvalanma süreci iki genel kısıma ayrılarak incelenebilir: Çiçek ve Meyva: Bunlardan, münferit uzuvlarında, bitkinin cinsi (?) ne olursa olsun yedi parça bulunur.
I. Çiçek
1. Calyx denilen çiçeğin kâsesi, zarfı veya çanağı. Bunlar 6 çeşittir.
Perianth (çanak, taç, çiçek örtüsü)
Involucrum (lefâfe, mürekkep çiçeklerin saplarının altında bulunup bir daire teşkil eden ufak yapraklar)
Catkin
Spathe (bitkilerde salkımın dış zarı, yen, spat)
Glume (çayırgillerin başakcıklarında pul şeklinde bir hasale), kavuz, gluma)
Calyptra ( yosun/ tohumunun zarfı, çiçek zarfı, kaliptira, takye)
2. Corolla (Taç, korol, tüveyç, çiçeğin yalnızca yapraklarından müteşekkil kısımı)
2 kısımdan müteşekkildir.
Petal taç yaprağı, petal)
Nektari (bitkilerde tatlı sıvıyı çıkaran kısım)
3. Stamen (Çiçeklerde erkeklik organı/uzvu)
2 kısımdan ibarettir.
Filament (iplik, filament, ercik sapı)
Anther (çiçeklerde tezkir uzvunun tepesindeki kabartı, haşefe, anter, ercik başı, halkın deyişiyle zirve noktası)
4. Pistil (Çiçeğin dişil organı)
2 kısımdan ibarettir.
Style (çiçeğin dişilik organının sapı, boyuncuk)
Stigma (te'nis uzvunun üst kısımı, stigma, tepecik)
II. Meyva Kısmı
,5. Pericarp (Meyva Örtüsü)
9 kısımdan müteşekkildir.
Capsule ( hububat vs.'yi içinde saklayan küçük mahfaza, kapsül, açılır meyva.)
"conceptacle"
Pod (bitkilerin tohum zarfı, legumen)
Nut (nuks)
Drupe (çekirdekli ve etli yemiş kısımı)
Apple
Berry (etli, zarlı ve kabuksuz tanesi)
Strobile (külâhı, kozalak)
6) Tohumlar
3 kısımdan ibarettir.
En küçük tohumu.
Bu tohumun taç kısımı.
Floccus (top top yumuşak tüylü kısımı)
7) Receptacle (reseptakl, çiçek tablası)
3 kısımdan ibarettir.
Çiçeğin tablası.
Meyvanın tablası.
Meyvalanmanın tablası.
6. Bitkilerin hayatiyeti meyvalanma süreçlerindedir: (1) Çiçekteki ve meyvasındaki meyvalanma süreci (5:I,II), tohumdaki meyvanın meyvalanma süreci (5: 6), eril organındaki meyvanın meyvalanma süreci (5:3), dişil organdaki meyvanın meyvalanma süreci, (5:4) haşefedeki eril organın meyvalanma süreci, stigmadaki dişil organın meyvalanma süreci, bunların kısımlarıdır.
7. Her meyvadan önce mutlaka bir çiçek oluşur: Çiçeğin özü, haşefe ve eril organdır. (6) Ki, ben bu yöntemimi bundan alıp geliştirdim. Ki bu yöntemin, izah edebilme imkânı, metinde, buraya değin sözü edilenlerin ışığında, deneyi bile gerektirmeksizin belli olmaktadır.
8. Bitkilerde, cinsiyeti, haşefenin ve eril organın teşkil ettiği olgusu, Grew, Ray, Camerarius, Morland, Vaillant, Blair, de Jussien, Bradley, Van Royen vs. bilginlerce keşfedilmiş işleyişi betimlenmiş ve inkârı mümkün olmayan biyolojik bir olgu kabul edilmiştir. Bu olguyu, herhangi bir bitkinin çiçeğini uyanık bir görüş ile inceleyen hiçbir kişi de bu hakikati inkâr edemez. Ancak, bu metinde, fazlaca yerimiz olmadığı için, ayrıntılı izah edemiyoruz. Günümüzde bu olgu, neredeyse, hiçbir bilgince inkâr edilmiyor, belki, Pontedera hâricinde.
9. Haşefe, esas eril organdır. Bunlar, cinsî tozlarını (unlarını, polenlerini) azar azar ürettiklerinde, bunlar, dişil cinsî organ olan stigmaya yapıştıklarında döllenme oluşur.
Bu biyolojik süreç, gözlemler ile, deneyler ile, bitkilerin mukayese edilmesi ile, anatomi incelemeleri ile, öncül süreçleri ile, sonuçları ile ve işe yarayan faydalı neticeleri ile ispat edilmiştir. Ve bilinmektedir.
10. O halde; denilebilir ki: (9) Çiçeklerin, haşefeleri olanlarına eril çiçek, stigmaları olanlarına dişil çiçek ve hem eril hem de dişil uzvu olanlarına da hermafrodit çiçek denilmektedir.
11. Bir bitkinin sadece eril çiçekleri var ise, bitkiye eril denmekte, sadece dişil çiçekleri var ise, bitkiye dişil denmekte, hem eril hem dişil çiçekleri var ise o bitkiye androjen denmektedir.
Hermafrodit çiçekleri olan bitkiye hermafrodit bitki denilmekte, ve hem hermafrodit çiçekleri olan hem de eril veya dişil çiçekleri olan bitkiye hibrid ( melez, karışık) denmektedir.
12. Günümüze değin, bitkilerin sistematiği inşa edilememiştir: Her ne kadar o veya bu bilimsel yaklaşım sistematik olmaya doğru adım atmış ise de. Benim bu metinde öne sürdüğüm sistematik fikir de, hakikaten kapsayıcı bir kuram olmaktan henüz uzaktır. ( Belki günün birinde, böyle bir kuramı geliştirebilirsem bununla ilgili yazıları yayınlarım.) Bunun yan ayrıntıları ve bunun esas kuram ile bağlantıları kurulmadan da tamama ermiş sayılamaz. Ancak, o güne değin, Tabiat'ın işleyişinin düzenini, tam ve eksiksiz betimleyebilen kuram geliştirilene değin, geçici ve izah kabiliyeti sınırlı kuramlara kesinlikle ihtiyaç duyulacaktır.
13. Bugüne değin, bitkilerin meyvalanma süreçlerinden türetilen ve sistematik özellikli hiçbir botanik yöntemi, faydalı olmaktan geri durmamıştır. Ve bu kuram, doğal cinsleri, sırf kurama uysun diye görmezden gelmedikçe (rend asunder) de hiçbir zarar da vermemektedir. Ki böyle bir edimi de biz kasıtlı olarak yapmış değiliz.
14. Cinslerin her biri, hüdâ-i nâbittir. Ve en evvelki başlangıçta yaratılmıştır. İşte bu sebepten ötürü, hiçbir insan, bunları, o veya bu sebebin mantığına göre keyfî olarak veya bir sebebe/kurama dayanıp hürmetsizce ayırmamalıdır veya bir başka cins ile birleştirmemelidir.
15. Bazı genel isimler elverişsiz bir şekilde kurgulanmıştı ve kavram kargaşasına sebep oluyordu. Bu isimlerin eş-anlamlıları, eski botanik bilginlerince daha elverişli isimlendirilmişti. ( Ve ben de kendim birkaç isimi buldum.) Ancak, hâlâ, isimi, tam da cisimi ve kavramı karşılamayan bir çok kelime kalmıştır.
16. Bu bilim sahasında, faaliyet gösteren bilginlerin karşılaştığı en ciddi meselelerden biri de, kullanılagelen ve kabul edilmiş isimleri değiştirip değiştirmeme meselesidir. Fikrimce, bu gibi isimler, bunların yerine yanlış isimleri kullanan bilginler ne çok sayıda olursa olsun; hiçbir şekilde değiştirilmemelidir. Ve eğer, daha eski devirlerin botanik bilginleri, isimlerin yerine başka isimleri ikâme etmiş olabilirler ise de, fikrimce, yapabileceğim bir şey yoktur. Belki, istikbalde, müteakip bilgin kuşakları yetiştiğinde ve bunları sınıflandırmayı daha hassas ve kesin esaslara bağladıklarında; kesin bir bilgi olarak biliyorum ki, eski isimleri silecek ve özellikle de tuhaf ve saçma olan hususi isimleri silecektir. Ki bu konu hakkında, az bir müddet evvel Amsterdam'da yayımlanmış "Fundamenta Botanica" (Botaniğin Esasları) isimindeki kitabıma müracaat edebilirler.
17. Tahminim odur ki: Müstakbel botanik bilginleri, benim öne sürdüğüm bilimsel yöntemin, bir çiçeğin çok küçük parçalarının sadece göz ile gözlemleyerek incelenmesinde, çok müşkül meseleler çıkardığını tespit edeceklerdir. Benim cevabım ise şudur: Eğer, herkesin elinin altında, mikroskop da denilen ve bakılan cisimi büyük gösteren bir mercek bulunmuş olsa, (ki çok elverişli bir alettir.) bilginlere yapacak başka bir iş kalır mıydı? Ben, incelemelerimde, sadece ve sadece gözümle gözlemlediğim verileri kullandım. Hiçbir merceği, gözlemleme faaliyetlerime katmadım. Ancak, son sınıf, sanki, Yaradan'ca, eril organların kuramından hâriç tutulmuş gibidir. Ve işte bu nedenle, ben bunları, sayılarına göre sınıflandırmadım. Çünkü, Tabiat'ın mantığı, bunların tasnifinin, eril organlarının sayısı kriterine göre yapılmasını tasvip etmemektedir. Bu konu hakkında, Micheli'nin şemalarına bakınız.
18. "Order"ları kısa, öz, sâde ve anlaşılır bir halde tutmak ve anlaşılmasını müşkül hâle getirmemek için, bunun sınıflandırma kriterini, meyvalanma kriterini esas alıp kurguladım. Ve bunların her birini yardımcı-alt-bölümlere taksim ettim.
Bu grubun arasında, bilhassa, Pentandria monogynia dikkate değer bir kümedir. Ki burada Umbeilatae incelenmektedir. Ki bunu, ben, meşhur bilginlerden, Artedi'nin Umbelliferae grubu için düşündüğü yönteme göre düzenledim. Bu bilginin mantığı, Umbel'leri, (çiçeğin sayvan biçimindeki şemsiye yapısını) çiçeğin lefâfesinden ve çanağından ayırt ederek incelemeyi esas alır. Ve Umbel'leri de üç "order" 'a ayırıp inceler. Birinci "order", hiçbir lefâfesi olmayan, sayvan şeklinde çiçek durumları olan (umbelifer, Türkçesi: maydanozgiller) bitkileri ihtiva eder. İkinci "order", her bir umbelliferi'nde, sadece bir lefâfesi olan bitkileri ihtivâ eder. Üçüncü "order" ise, "are provided with an involucre fort he universal umbels and for the individual ones." Bu yöntem, bu familya'daki (fâsile'deki) bitkilerin diğer hepsinde geçerlidir.
19. Bir botanik bilgini, bitkilerin hususiyetleri hakkında hüküm verirken ya bir bilimsel geleneğe göre karar verir ya da kendi duyularına (hassalarına) ve aklına dayanır. İşte, bu iki tarzda da, işaretleri yorumlayabilen bilgin, bitkilerin hususiyetleri hakkında, hakiki bilgi sahibidir denilebilir. Bitkiler Âlemi'nde, kategorizasyon mantığı ile düşünüldüğünde, aynı tabii, Sınıf'a giren, bundan da ziyâde olarak aynı "order" içinde yer alan, bundan da ziyade olarak aynı Cins'de yer alan bitkiler, hususiyetleri bakımından çok daha yakından benzeşir.
Örneğin; TRIANDRIA, Dignynia. Alfa. Beta. Bu bitkinin yaprakları, sürüler ve atlar için besleyici meralar teşkil eder. Bunların küçük tohumları, kuşlarca yenebilir. Daha büyükçeleri, insanın yemesi için, çok yaygın bir gıdadır.
TETRANDRIA, Monogynia. Beta. (Ray isimindeki bilgine göre, isimi, Stellatae'dir. ) Bunlar kabızlık yapma özelliğine sahiptir ve halkca 'idrar söktüren' olarak bilinir.
PENTANDRIA, Monogynia. Beta. (Ray'e göre, bunun isimi Asperi foliae'dir.) Bunlar kabızlık yapıcı, yapışkan ve yaralara şifâ verme özelliğine sahiptir. __
Monopetalae Bacciferae, genellikle zehirlidir. …. Digynia y, …epsilon, … ( Tournefort isimindeki bilgine göre, bunun isimi Umbellatae'dir. ) Kuru yerlerde bunun özellikleri; koku veren, ısıtan, eriten ve bağırsaklardan gaz söktüren niteliktedir. Nemli yerlerde ise bunlar zehirlidir. Bitkinin tesir eden maddesi ("etken maddesi") köklerinde ve tohumlarında bulunur.
DIDYNAMIA, Gymnospermia, ( kabuksuz tohumlu bitkiler sınıfı) Kokulu, sarhoşluk verme özelliği olan ve eritme özelliği olan niteliktedir. Tesir eden maddesi yapraklarındadır.
TETRADYNAMIA, hem iskorpit hastalığına karşı tesirlidir hem de idrar söktürme özelliklidir. Ve bu bitki kurutulunca, tesir eden maddesi tesir etmez olur.
DIADELPHIA, yaprakları , geviş getiren hayvanlarca çiğnenir. Tohumları, dört-ayaklı hayvanların avcı olmayanlarınca yenebilir ve midede gaz yapıcıdır.
MONODELPHIA bitkileri, bitkilerden sızan, yapışkan zamklı ve deriyi yumuşatan özelliktedir.
SYNGENESIA: Acı maddeler ve midevî sıvılar ihtiva eder. GYNANDRIA, ise, afrodizyak (şehveti tahrik eden) maddeler ihtivâ eder.
CRYPTOGAMIA, çoğu kez, şüphelenilebilecek özellikteki bitkileri ihtiva eder.
Bizim duyu organlarımızın, (hassalarımızın) daha dışsal (dışrak) olanları, yemek istediğimiz gıdaların tümünü inceler. Bu duyular ile, yararlı gıdalar, zararlılardan ayırt edilir. Ve Yaradan, hayvanların her birine, çeşitli özellikler ile işleyen hassalar (duyular) ihsan etmiştir. Ve bu hayvanların hususiyetlerinin çeşitliliğine göredir.
TADI OLAN BİTKİLER: Tatlı olanları, besleyen özelliktedir. Yağlı olanları, yumuşatan özelliktedir. Tuzlu olanları, uyandıran ve harekete geçiren özelliktedir. Ekşi olanları, soğutan ve serinlik veren özelliktedir. Asitli olanları, alkali (kalevî) özelliktedir. Acı-ekşi ve kuvvetli tesir edenleri aşındırıcıdır. Mide bulandıranları zehirlidir. HOŞ KOKULU BİTKİLER: Tatlı olanları, bedene ve ruha faydalıdır. Çok tatlı olanları, ferahlatan özelliktedir. Râyihâlı, bahar havası gibi kokanları, eriten özelliktedir. Keçi gibi kokanları, afrodizyaktır. Tatsız, yavan, nahoş ve çirkince tatlı olanları şüphe uyandırır. Mide bulandıranları zehirlidir.
BİTKİLERİN RENKLERİ
Kırmızı renkte bir bitki göründüğünde, bu daima, bitkinin asitli olduğunu belirtir. Eğer bitkinin bütünü soluk sarı ise ve bitkisel hayatta denilebilecek gibi kendinden geçmişse, bu şüphe uyandırır.
20. Ranunculi Bitkisi'nin (Düğün Çiçekleri) en olmazsa olmaz özelliği şudur: Taç yapraklarının tabanları, çiçeğin cisiminin içinde bulunur ve bunlar çiçeğin balını ihtivâ etmesi için oyuklu ve hacımlıdır. Meyvalanma sürecinin diğer kısımları, çok çeşitli özellikte ve değişkendir. Ve bu, bu konuyu inceleyen bilginlerce aşikârâne bilinir.
V
HAYVANLAR ÂLEMİ HAKKINDA GÖZLEMLER ve TESPİTLER
1. Zooloji (hayvanbilim)…





Lihat lebih banyak...

Comentários

Copyright © 2017 DADOSPDF Inc.